IWW İSTANBUL

1 Mayıs: Savaş ve Oyun

Taksim’e neden çıkmak istiyorduk? Hükümete “boyun eğmediğimizi” göstermek için. Başka? Geçmişimize sahip çıkmak, bize yapılanları unutmamak, olanları hatırladığımızı göstermek için. Başka? Artık buramıza kadar geldiği için. Başka? Çalışan sınıfın çıkarlarını haykırmak için.

Ve bize izin vermediler. Haklı olarak bir savaş olarak gördükleri bizi Taksim’e sokmama kararını bu sefer tüm İstanbul’a yaydılar. Evet bu bir savaş, sınıf savaşı. Ve geçen yıllarda Beşiktaş ve Şişli bu savaşlarının merkeziydi. Okmeydanı ve Gazi zaten oldum olası taciz ateşi altında. Ama bu sene Merter’den, Kadıköy’den dahi çatışma haberleri geldi. Yani savaşı İstanbul’un bütününe yaydılar. Daha önceleri köprülere TOMAları yerleştirip şehri terörize ettikleri olmuştu. Ama bu sefer tüm şehri savaş alanına çevirmeye başladılar.

Buna karşılık bize göre çok sevindirici bir başka gelişme yaşandı: Yerellerde 1 Mayıs gösterileri daha göze çarpıcı hale geldi. Hem de zaten “bilindik” mahallelerde değil. Şirinevler’de, Çağlayan’da, Maltepe’de, Tuzla’da. Yalnız İstanbul değil, Edirne, Gebze ve Bursa son yılların en görkemli 1 Mayıs’ını yaşadı. Metal işçilerinin bir kaç aydır süren kaynaşması sonuçlarını göstermişe benziyor. Aralarında bir tek İzmit’in mitingi göreli olarak sönük geçti. Bu da kaynaşmanın henüz merkezi yerlerden çok, yerelleri etkilediğini gösteriyor.

rome-total-war-20Şunun altını çizmek gerek: Taksim’e üç beş kişi çıkmak sınıf savaşı açısından neredeyse tamamen anlamsız. Hatta bir örgütün, bir partinin, bir sendikanın tamamı çıksa bile anlamsız. Bu bir oyun değil. Bu bir savaş. Bu anlamda KP’nin yaptığı paintball manevrası ne yazık ki kullanışsız bir hareket oldu. Kendi başına bir sempati yaratmadı değil. Ama çalışan sınıf içinde değil, bilgiç entellektüelliği emekçi popülizmiyle kapatmak isteyenler içinde. “Marmara otelinde kaldılar” yaygarasının bu kadar tutması bile bunu gösteriyor zaten.

Fetişizm eleştirilerini boşvermemek gerek. Bu, elbette eleştirilerin tamamen doğru olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü fetişizm eleştirilerinin bir etkisi daha var: Yolsuzluk ve yargı operasyonlarıyla iyice gayri meşru hale gelmiş, seçimlerde %40ları bile bulamama ihtimali olan AKP’nin emrettiğini mi yapacağız? Eğer Taksim ısrarından vazgeçersek, AKP’nin istediğini ona vermiş ve yönetmesini kolaylaştırmış olmaz mıyız?

Taksim ısrarımızdan vazgeçemezdik. Hele hele de seçimlere bu kadar vakit kala. Sonuçta Bir Mayıs’ı sınıf savaşının önemli de olsa yalnızca bir parçası, bir veçhesi olarak görenlerin düşünmesi gereken şey, yalnızca hükümete boyun eymemek değil kuşkusuz. Çalışan sınıfın mücadele içindeki morali, kazanma isteği, hırsları, her zaman hükümete boyun eğmeyle, eğmemeyle birebir örtüşmez. Popülist radikallik çoğu durumda proleter devrimcilikle aynı şey değildir. Bu, fetişizm eleştirilerinin haklı olduğu nokta.

Belli ki, seçim öncesi ve sonrası, ta bir sonraki Bir Mayıs’a kadar Taksim’i yeniden kazanmak için yapmamız gerekenler var. Öncelikle geçmiş yıllardaki çağrımızı yineleyelim:

AKP, kendi seçimlerini de gözeterek, yani en iyi ihtimal 2015 Genel Seçimleri ertesi kıdem tazminatına, maaşlarımıza, işe iade davalarına, iş yaşamında zaten aleyhimize işleyen tüm ilişkilere şiddetle saldıracak. Ve bu saldırıya sadece gösterilerle cevap verilebileceğini sanmak kadar budalaca bir şey yok. Kendisine devrimci diyen sendikacılığın da, onun eleştirisi üzerinden yol alan “daha devrimci” sendikacılığın da asıl problemi burada yatıyor.İşte tam da bunun için, işyerlerinin bizi böleceğini sanmaktan, saf sokak gösterisi fetişizminden, yalnızca düşmanı güldüren kahramanlık nutuklarından vazgeçmeliyiz. Tam da bunun için, şimdiden, vakit kaybetmeden, olduğumuz işyerlerinde işyerleri birlikleri kurmak, o birlikleri birbirleriyle iletişime geçirmek zorundayız. Vakit az. Kafa karışıklığı çok fazla. Bu yönde harekete geçmemek, somut durumu somut olarak görememek ve buna uygun tavır almadan eski mantıklarla oyalanmak ölümcül… Bir Mayıs Sonrası: Tehditimiz, Umudumuz, Gücümüz

Evet, öncelik işyerlerinde örgütlenmede. İşyerlerinde örgütlenmeyi, işyerini dönüştürmeyi önüne koymayan hiç bir “devrimci” niyet ciddiye alınamaz. Burası net. Bu, yalnızca “şu parti yüzde bilmem kaç alırsa neler olur neler”ciler için ya da “proleteryanın yumruğu, halkın tokadı” türevi sözler eden radikal tayfa için geçerli değil. Kendilerini işçici belleyen ve bir ara ayaklanacak işçi sınıfının önüne geçip ona liderlik edeceğini sanan “armut piş ağzıma düş” tayfası için de geçerli.

Yerellerde artan gösteriler, direnişlerin, grevlerin, protestoların doğrudan sokağa yansıması önemsenmesi gereken bir gelişme. Bunun dikkatle takibi ve üzerine gidilmesi gerek. Geçmişte çalışan sınıf devrimcilerinin sorumluluğu grev olunca greve desteğe gitmek, belki yardım toplamak, bazen de anlamsız boykot etkinlikleri düzenlemekle sınırlıydı. Bugün grev olsa da olmasa da belli havzaların, çalışma bölgelerinin yoklanması giderek zaruriyet haline geliyor. IWW İstanbul olarak bizler, bu sorumluluğu yerine getirmek için elimizden geleni yapacağız.

Seçim sath-ı mahaline girdik. Sözlerimiz çoğu kişi için anlamsız kalacak. Parlamenter hülyalara dalanlar dışında, tedirgin bir şekilde seçimleri bekleyen milyonlar var. Ama seçimler sonuçta yalnızca bir, bilemediniz iki gün sürer. Oysa sınıf mücadelesi her gün, her saat, her dakika süren bir şey. Eğer çalışan sınıf kendi örgütlülüğünü kurmaz ve siyaseti ele geçirmezse o tedirginlikle daha çok oyalanacağız gibi görünüyor.

İŞYERLERİNDE_POLİTİKA

IWW Istanbul • 03/05/2015


Previous Post

Next Post

Leave a Reply