IWW İSTANBUL

İTÜ MADEN FAKÜLTESİ İŞGALİ ÜZERİNE

6332306
İTÜ Maden işgalinden bir arkadaşımız, son tartışmalara ilişkin düşüncesini
aşağıdaki yazıyla özetledi. Benzer dertler, benzer kaygılar sınıf 
mücadelesinin içinde de var. Onun çözmeye çalıştığı problem bizim 
de problemimiz.
ATV-Sabah grevinde de, IBM grev denemesinde de benzer problemler 
yaşamadık mı? Oralarda da, bir sonraki aşamada neler yapılacağını kolektif 
olarak belirleyememe, bizim başımıza dert olmuştu. İşte şimdi İTÜ Maden
işgali de yine aynı handikapla karşı karşıyalar. Bu sözlere kulak verelim. 
Çünkü sınıf mücadelesi daha da yükseldiğinde, yine "Ne karar verirsek 
verelim, ortak karar verelim" düşüncesiyle, bu öncülü dikkate almayanlar 
arasındaki ayrımlara denk geleceğiz...
 

İTÜ Maden Fakültesi İşgali Üzerine Bugün katıldığım son forumda (17 Mayıs 2014 saat 17.00’da başlayan forum) işgalin geleceği üzerine, talepleri de kapsayan uzun tartışmalar yaşandı. Tartışmalar sonucunda görüldüğü üzere bizleri büyük bir biçimde bölecek iki temel görüş var. Birincisi işgalin belirli bir tarihe kadar sonlandırılması, ikincisi ise işgalin sonuna kadar sürdürülmesi. Bu yazı, bu konudaki görüşleri mümkün olduğunca titiz bir biçimde analiz ederek mevcut durumu ve süreci anlamak amacıyla yazıldı. Forumda verilen sürenin kısıtlı, meselenin ise zorlu ve karmaşık, konunun öneminin ise durumun bir bütün halinde ele alınmasını gerektirmesinden dolayı bu yazıyı talepleri ve kazanımları da kapsayacak biçimde yazmaya karar verdim.İlk durumda işgalin hazırlanma süreci her ne kadar ani ve herkesin kafasındaki amaç ve süreç birbirinden faklı olsa da, muhatap belirleme ve eylem alanı seçimi, dolayısıyla ortaklaşma zemininde politik bir birliğin kurulması, işgalin ardından taleplerin ilanıyla gerçekleşti. Talepler her ne kadar tartışmaya açık, değiştirilmeye müsait olsa da, ya da talepler konusunda bazı kişilerin fikir ayrılığı yaşamasını sağlasa da kamuoyuna ilan edilmiştir. Bu açıdan baktığımız zaman, işgalin sözleşmesi ve amacı duyurulan bu metinde belirlenmiştir. Dolayısıyla yine bu metne bağlı kalarak, muhatap İTÜ Rektörlüğü ve bünyesindeki kişi ve fakülteler olarak belirlenmiş, eylemin mekânı ise yine İTÜ olarak oluşmuştur. Kısacası işgalimizin meşruiyeti, bir çırpıda ortaya koyduğumuz bu metin üzerinde kurulmuştur. Çünkü hem kendi içimizdeki hem de dışarıdaki herkes için eylemin ortak amacı budur. Bireysel görüşler, amaçlar ya da sistemin gerektirdiklerinin bu metnin dışında çok daha fazla talebe ihtiyaç duyurması, bu metnin sınırlarını (ortaklaşmanın bu ifade üzerinde kurulmuş olmasından dolayı) aşmaktadır. Taleplerimiz haklı ve her biçimde doğrulanabilir taleplerdir. Bu durumda süreç, taleplerin muhatabının belirlendiği başlangıcın ardından iç içe olan iki kısımda incelenmelidir: Talepler ve kazanımlar.

Taleplerin sınırları daha önce de belirtildiği gibi somut durumdaki eyleme kapasitemiz göz önünde bulundurularak belirlenmiş gibi görünüyor. Zira talepler arasında ne sistemin kökten dönüşümünü sağlayacak kapitalist ilişkilerin yıkılışı, ne de kapasitenin yine dışına düşen hükümetin istifası vardır. Şunu yeniden belirtmek gerekirse, muhataba karşı, talepler, eylemin amacını da alanını da anlaşma ve diyalogun meşruluğu zemininde belirlemiştir. Mevcut durumda esnemeler ve kabul edilebilir düzeyde değişiklikler yapılabilecek olsa da (an itibariyle taleplerin kabul edilmemiş olması, taleplerin herhangi bir şekilde değiştirilmesinin meşruiyetini sağlamaktadır) taleplerin kabul edilmesinin ardından anlaşmaya (talep maddelerine) bağlı olarak yeni maddelerin eklenmesi ya da işgalin sürmesi, anlaşmayı bozacak ve eylemin meşruiyetinin kaybedilmesini sağlayacaktır. Anlaşma metnine sadık kalmanın önemi, onun üzerinden muhatap olarak alınmamız ve muhatap olarak rektörlüğü almamızdan, ardından politik bir görüşmeye girmiş olmamızdandır. Aksi takdirde hem işgalin meşruluğunu, hem de topluluk olarak güvenimizi yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.

Talepleri, eylemin kapasitesi açısından bir hedef olarak belirlemenin ardından, eylemin başlangıcı ile bu taleplerin kabul edilmesi arasındaki sürece “kazanım süreci” diyelim ve bu süreci inceleyelim. Birincisi: İşgal devam ettiği ve birliğin organik ilişkileri, eylem yeteneği geliştiği sürece kazanım vardır ve artmaktadır. Amaçlardan biri ve belki de en önemlisi, birliği bir arada tutmak ve birlikte iş yapabilme yeteneğini en üst düzeye çıkartmaktır. Bunun için tekil kişilere düşen görev ise ilkin katılım, ikincisi sorumluluktur. Bunlar taviz verilemez, aksi takdirde topluluğu çözecek gerekliliklerdir. Eylemin öznesi ise bu kişilerin bir arada tuttuğu ve oluşturduğu komündür. Bu nedenle hiçbir örgütün, kurum ve kuruluşun, komün içindeki grubun ya da kişinin iradesinin karar alma ve eylem sırasında, komünün iradesinin önüne geçmemesi gerekir. Böylesi bir durum, bu kişilerin kendi çıkarlarına yönelik bir fırsatçılıktan, eylemi başlatan ve yükselten komün iradesini hiçe saymaktan, kullanmaktan başka bir şey değildir.

Yine kazanımlar konusunda; eylemin öznesi olan komün, gerek somut şartlar, gerek irade, gerek mekân, muhatap ve amaçlar açısından kendi yerelinde etkinliğinin sınırlarını çizmiştir. Forumda, eyleme katılım sağlamayanlar ve diğer üniversitelerden gelenlerin söz almamasına yönelik rica bunun yansımalarından sadece biridir. Bu sebeple, uzak görüşlülük ve ileri amaçlar açısından çok daha fazlasını kurgulasak da ilk olarak bu iradenin geleceği ve başarısı göz önünde olmalıdır. Diğer üniversiteler, destek vereceğini söyleyen örgütler, sendikalar, bu eylemin başarısına dair bir güvence olamaz. Kendi kazanımlarımız, İTÜ yerelinde ve ölçüsünde bir işgali gerçekleştirmemizden ötürü, ilk ve en önemli şeydir. Soma’da katledilen işçiler için başlattığımız ve diğer eylemler için örnek teşkil eden bu işgalin bir fitili ateşlemesini, ardı arkasının kesilmeden diğer işgal ve eylemleri tetiklemesini ancak mümkün olduğunca fazla kazanımla sonuçlandığı takdirde gerçekleştirebiliriz.

Genel iradenin kazanım olarak kararına vardığı şeyler, herhangi bir müdahale ile elimizden kaçabilir. Ancak en büyük kazanım, bir sonraki eylemler için yine bu komünün oluşması koşullarını muhafaza etmektir. Bu nedenle işgali bırakma durumunda ya da sonuna kadar direnme durumunda, her ne olursa olsun, ortak irade ile hareket ederek gerekirse insanların birliği bozmadan ortak karara uyması, eylemlilik ve birliğin geleceği için en önemlisidir. Ortak karara uymak ancak bu karar uzlaşı ile alındığında yapıcılığını koruyacaktır. Gerekirse kişiler fedakârlık yapmalı, ama uzlaşı sağlanmasını sağlamalıdır.

Hem talepleri hem de kazanımları göz önüne aldığımızda, geçmişte devlete karşı diyaloğa girmiş ve muhatap konumuna direnerek gelmiş kişi, kurum ya da örgütlerin sağladığı somut koşullardan uzakta olduğumuzu kabul etmemiz gerekir. Bu nedenle muhatap olarak aldığımız İTÜ Rektörlüğü ve ona bağlı organlar üzerine yürüttüğümüz mücadelede amaç en fazla kazanımdır ve bu, diyalog dolayısıyla iki kutup oluşturmaktadır: Biz ve onlar. Bizim taleplerimiz almak iken onlarınki vermemektir. Dolayısıyla kazanımla çıkabilmenin mevcut durumda tek koşulu onların elinden en fazla sayıda şeyi almaktır. Yine dolayısıyla burada temel sorun, herhangi bir müdahale anında tüm kazanımların kaybedilip kaybedilmeyeceği, dolayısıyla bir muhataplık ve diyalog düzleminden düşüp düşmeyeceğimizdir. Gezi’nin muhatabı olan hükümetten, komünün kurulmasının ardından polisler Taksim’e girene kadar, birlik olmakla kazandığımızı saymazsak siyasi bir kazanım elde edemedik. Kısacası hükümet Gezi hareketini tanımadı. Bu açıdan mücadele bir yerde “tanınma”, diyalog zeminine yükselme mücadelesiydi. İTÜ Maden Fakültesi işgali ise bundan farklı bir konumda olduğundan maksimum kazanım ancak muhataptan koparabildiğimiz en fazla ile ölçülebilir. Bunun bir başlangıç olması, mücadelenin devam etmesi ise ancak birliği ve eylem dinamiğini korumakla sağlanacaktır. Bundan dolayı kazanımlarımızı, kaybetme noktasına geleceğimiz noktayı göz önüne alarak elimizde tutmaya çalışmalıyız. Kazanım, ancak işgalin devamlılığı ile sağlanır, ancak bu işgalin amacı, siyasi düzlemde tanınmak ve sözleşme (talepler) üzerinden mümkün olduğunca fazla kazanım elde etmektir. Her işgal ile mümkün en fazla kazanımı sağlamalı, “sürekli işgal” eylemlerinde bulunmalıyız. Maden Fakültesi işgalinden kaybetmeden alabileceğimiz her şeyi alıp, diğer işgaller ile farklı mekânlarda, gerekirse farklı muhataplarla kazanımlarımızı sürekli arttırmalıyız. Bunun için sürekli işgal eylemlerine girişmemiz gerekir. Sürekli işgali gerçekleştirebilecek öznemiz olan komünün varlığını ve eylemliliğini korumak, yani koşulları yaratmak ise birinci görevimiz olmalıdır. Eylemin görevini ve amacını mümkün en yüksek düzeyde tamamlamasının ardından retorik kullanılarak yapılacak etkili bir açıklama ve ilan edilecek galibiyet, amacın ve görevin gerçekleştiğini bariz ve coşkulu bir biçimde ortaya koymak, irade olarak komünü yükseltecek ve muhatabı zayıflatacaktır. Bunun ardından yeni işgaller ve yeni kazanımlara, yeni taleplere yönelmeli, yeni mekânları kullanarak gücümüzü ve coşkumuzu yaymalıyız.

Ancak bu devinim ve süreklilik içerisinde, kitlemizi koruyarak ve bir arada tutarak diğer öznelerin eylemlerini ateşleyebilir ve bu yayılmayı sağlayabiliriz.

Eylemimizin toplumsal bir dönüşümün ne odak noktası ne de öncüsü olduğunu tekrar düşünerek kitleyi hareketli tutmak ve yeni işgal alanları açmamız gerekmektedir. Kazanma ve kazanarak yayılma ancak böyle bir durumda gerçekleşir: Mümkün olduğunca fazla işgal ve her işgalde mümkün olduğunca fazla kazanım.

*Aceleyle yazdığım için imla hataları olabilir, kusura bakmayın.

**Yazıya ilişkin herhangi türlü eleştiri, geliştirme ve hatalarını vurgulamak için iletişim adresi: chronos_chora@gmx.com

IWW Istanbul • 18/05/2014


Previous Post

Next Post

Leave a Reply