IWW İSTANBUL

PLAZALAR KALKAN, FABRİKA BACALARI SÜNGÜ, BARETLER MİĞFER

2489896Bir zamanlar birileri “Cami ve kışlaya siyaset sokulmaz!” diye bas bas bağırırdı. Nedeni her ikisinin de toplumu bir arada tuttuğu düşünülen iki yer olmasıydı. Onlara göre buralara siyaset sokulursa toplum önü alınamaz bir kaosun içine girebilirdi. Oysa camilere de, kışlalara da siyaset egemendi. Ama iktidarda olanın siyaseti. Yani, buralara siyaset sokmamak demek, “Egemen fikirler hariç, ideolojiler buraya giremez!” demekti. Böylelikle kendi zırvalarının bir çeşit ideoloji olduğunun farkına varılıp, alternafinin düşünülmesini engellemeye çalışıyorlardı.

AKP, her ikisine de kendi siyasetini çatır çatır sokarak, sokamadığı yerde devletin bir o kurumunu, bir bu kurumunu saldırtarak bu işi halletti. Camiler nispeten kolaydı. Zaten kendi mekanları. Güç gördüğü anda oraya doğru meyleden esnaf tayfasının ikinci evi. Otantik islamcı partiyi ve bir kaç muhalifi dışladıkları anda ellerine geçiverdi. Cihan Tuğal, Pasif Devrim : İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi kitabında bu süreci mükemmel anlatıyor. Keşke anti-kapitalist müslümanlar içeriden bir bakışla da süreci anlatsalardı.

Kışlalara da, kah hukukla saldırarak, kah istihbaratıyla komplo kurarak, kah Kürtlere yapılan zulmü hafifçe ortaya sererek, kah darbeleri bahane ederek egemen oldular. Tabi ki, saf bir egemenlik değil. Daha çok “İçeri girmeyin, üst kademede halledelim.” uzlaşması bu. Neo-Osmanlıcı politikanın askeri tezahürlerini laf-ü güzaf ekseninde Suriye’de gördük, ama pratikte uygulandığını daha görmedik.

6464615

Peri bacası değil, fabrika bacası!

Bu ikilinin yanında, hem eski elitler, hem de yeni elitler açısından ismi ağza bile alınamayacak kadar korkunç bir mekan daha var. Hani antik çağlarda ismi telaffuz dahi edilmemesi gereken kötülükler gibi. Parlamentonun dedikodusunu yapabilirsiniz. Üniversitelerden laf açabilirsiniz. Sokaktan bahsedebilirsiniz. Kahveler üzerine sohbet edebilirsiniz. Camiden konuşabilirsiniz. Kışlayı konu alabilirsiniz. Ama oradan bahsetmek, hem düşüncede imkansız, hem de eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmemek gerek değil mi? Maazallah, ya birilerinin aklına oraya da politika sokmak gelirse? O zaman buyrun cenaze namazına…

İşte bu üçüncü, unutulmuş, adı dahi anılmaması gereken mekan işyerleridir. Fabrikalardır. Atölyelerdir. Ofislerdir. Madenlerdir. Mağazalardır. Kısacası mal ve hizmet üretim birimleridir. Orada iş yapılır, orada emek harcanır, orada hizmet verilir, orada patronun müdürün dedikleri harfiyen yerine getirilir, orada müşteri velinimettir, orada emir demiri keser, orada para kazanılır. Orada toplumu yaratacak herşey yapılır, ama bir tek politika yapılmaz! Neden yahu?

1430218Tayyip yine atarlandı, izlememiş olmanız imkansız. Feyzioğlu’nun söylediklerine acaip bir üslupla yanıt verdi. Bu sefer tepkinin pundunu kaçırıverdi. Üstelik, Gül’e ve Özel’e yaver muamelesi çekerek çekti gitti. Buradaki ince detayları, Cumhurbaşkanlığı seçimi, diğerlerinin bu muameleyi hazmetmeleri vs.yi, burjuva partilerine ve onlarla kapışan radikal demokrasi taraftarlarının analizlerine bırakıyoruz. Bizim konumuz şu ünlü “Cüppeni çıkar da gel!” kısmı.

Burada ifade edilen, politikanın politikacılar tarafından yapılması gerektiği düşüncesi. Arkadaki düşünce, gayet liberal bön fikirlerden biri: Asker politika yaparsa darbe yapar. Profesörler politika yaparsa darbeye zemin hazırlar. TÜSİAD politika yaparsa darbeye destek olur. Yargı politika yaparsa darbe gibi operasyon yapar. Eğer bu kesimler politika yapmak istiyorsa, asker üniformasını, profesör ünvanını, yargı mensubu cübbesini “çıkarıp”, politikaya atılmalıdır. Hatta parti kurmalıdır. Böylelikle demagoji alanına hapsolmuş politik arenada boyunun ölçüsünü alabilecektir.

Bu liberal bön düşüncenin, haklı yanları yok değil. Türkiye politikasına bakan ve politikanın ekonominin uzantısı olduğunu farketmeyen bir aptal için, darbeyi yapan kendisi için, kendi çıkarları için yapmıştır. Çünkü darbeciler yediler de yediler, değil mi? Darbeye zemin hazırlayan bunu kendi çıkarı için yapmaktadır. Nihat Erim, Kemal Alemdaroğlu gibi örnekler var değil mi? TÜSİAD Ecevit’i düşürmedi miydi? 80 darbesinden en fazla onlar karlı çıkmamışlar mıydı? Darbe gibi operasyon yapanlar, ardından da milletvekili, bakan olanlar var, değil mi? İşte bu bakışın haklılığı bu kadar. Oysa Hegel’den beri biliyoruz ki, politika çıkarlardan, tutkulardan ve ideallerden örülüdür. Burada çıkarlar, ekonomik çıkarlar anlamına geliyor ama illa bu işleri yapanların çıkarları değil. Buradaki liberal bönlük, marxizmin temel fikirlerinin en kuru, en çarpıtılmış, en karikatür haline getirilmiş halinin, kaba çıkarlar düşüncesinin devamı.

Bu liberalmiş gibi yapan, ama bönlüğünü kaybetmeyen düşüncenin arka planında gayet korporatist, gayet esnaf, bakkal, çakkal tayfasına özgü bir desen farketmemek mümkün değil: Herkes kendi işiyle uğraşmalı! Esnaf esnaflığını bilmeli, tükkancı tükkancılığını, işçi işçiliğini, hizmetli hizmetliliğini, hukuçu hukukçuluğunu, profesör profesörlüğünü bilmeli. Pek tabi, yalnızca iktidar odağı, iktidardaki parti sınırılarını her noktaya kadar genişletme yetkisine sahiptir. Çünkü “milli irade”yle donanmıştır!

4467734

Buyur?

Bu alemde kendini bilicen
Geçme sınırını çizicen
Önce rütbeni bilicen
Artık herkes kendini bilecek

Durma sınırını çizecek
Kendi restini çekecek

 

Bu düşünüş tarzının, İtalyan faşist düşüncesiyle ilişkisini anlatmaya değmez. Sonuçta faşizm kelimesi ünlü olmadan önce, Mussolini sistemine korporatizm denirdi. 


Eğer böyle olmazsa ne olur? Yani, herkes rütbesini bilmezse, geçmeyeceği sınırını çizmezse ne olur? “Ne oluru var mı, ayaklar baş olur! Mazallah, olur mu canım öyle şey?”

Politikacı denen, zenginlerden oluşan bir insan grubu olacak. Aday olmak için bilmem kaç bin lirayı gözden çıkaracak kadar zengin olmaları gerekecek. Birbirleriyle yarışacaklar. Bir grubu iktidar olacak. Ve bizim hakkımızda karar verecekler. Biz de buna “he” diyeceğiz, değil mi? Yaw, he he…

“Dürüst” bir işadamı fabrikasında sendika kurulduğunu farkedecek, atacak bir iki solcuyu, sonra yetmediğini anlayınca toplu işten çıkarma yapacak. Lokavt sınırlaması felan zaten hak getire. Bir bakacak, kasada o kadar işçiyi atınca vereceği tazminat kadar para yok. Çünkü yemiş de yemiş. Aldığı yeni BMW’yi iş aracı diye vergiden düşmüş. Metresiyle çıktığı tatili iş gezisi diye yutturup vergisini cukkalamış. Ama yine de kasada o kadar para yok. Dürüst bir işadamı olduğu için, yani batıyor gibi görünmesin diye taminatsız da atamayacak. Hemen gidip lobi yapacak, “Kıdem Taminatları kaldırılsın, Anadolu kaplanlarının beli vergilerle kırılıyor zaten. Bir de bu tazminatlar yüzünden hareket edemiyoruz. Bu haklar piyasaları katılaştırıyor. Esnek piyasa lazım esnek. Derdimize bir çare…” diyecek. AKP hemen bu dürüst, mutassıp Anadolu Kaplanı işadamının derdini çözmek üzere harekete geçecek ve biz milyonlarca çalışan bir bakacağız ki, Çalışma Bakanı “Çalışanlara müjde, artık kıdem tazminatını alma alamama derdiniz kalmıyor, çünkü artık taksit taksit işten atılacaksınız!” deyivermiş. Ve biz bunların karşısında, hakkımızı aradığımızda bize şöyle denecek: “Tulumunu, baretini çıkar, klavyeni, elindeki levyeyi bırak da gel!” Yok yahu, çok akıllısınız siz!

Hayatımızı yöneteceksiniz, bizi açlığa yoksulluğa sürükleyeceksiniz, istediğiniz zaman atacaksınız, istediğiniz zaman satacaksınız ve bize düşen sessizce işimiz yapmak, bir de 4 yılda bir sizin belirlediğiniz adaylar için oy kullanmak. Neden? “Çünkü demokrasi böyle bir şey!” Hiç kimse kusura bakmasın, enayi değiliz biz. En azından bir bölümümüz.

 

7492500_orig

Tabi ki, sizin “rütbeni bilicen” sisteminizi kabul etmiyoruz. Bizim rütbemiz yok. Biz çalışanlarız. Biz sizin yasakladığınız, adını ağzınıza dahi almadığınız işyerlerinde, sizin zenginliğinizin tam merkezinde, kaynağında politika yapacağız. Hakkımızı koruyacağız. İşin nasıl yapılması gerektiğine, siyasetin nasıl olması gerektiğine ilişkin kararlar vereceğiz. Sizin elinizden, hayatta kaybetmekten en fazla korktuğunuz şeyi, zenginliklerinizin kaynağını, hakkımız olanı alacağız. Hadi bizi askerle, polisle korkutun. Hadi bizi ekonomi profesörlerinizle kandırın. Hadi bizi işten atmakla tehdit edin. Hadi bizi mahkemelerde süründürün, hadi gelin bizi “moleküllerimize ayırın!”… 

Geliyoruz. Kazova’yla, Greif’le, Seyitömer’le, Anteks’le. Biliyoruz ki politika politikacılara bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir. Plazalar kalkan, fabrika bacaları süngü, baretlerimiz miğfer!

 

 

IWW Istanbul • 12/05/2014


Previous Post

Next Post

Leave a Reply