IWW İSTANBUL

% 50

Ya yine olursa?

AKP’nin oyları indi mi? Nereden bilelim? İddialar havada uçuşuyor. Böyle bir ortamda her duruma hazırlanmamak, 15 gün sonrasına ait olasılıkların üçte birini hiç düşünmemek ciddiyetsizlik olurdu. Ölümler, baskılar, iktidar araçlarının hoyratça kullanımı, rüşvetler, tehditler, bizim bunca çabamız, şehitlerimiz, minik Berkin’imiz, bunca gerilim AKP gibi bir partinin oylarını düşürdüyse, bu iyi bir gelişme. Ama ya AKP’lilerin iddia ettiği gibi o kadar da etkilemediyse?

Yalnızca oy vererek dünyanın değişeceğini sanmak saçmalık. Dolayısıyla, 15 gün sonra da var olacak bir politikanın, oy oranlarına göre belirlenmesi anlamsız. Kısacası, politika yapıyorsanız, “grinin elli tonu”na da hazır olmanız yetmez. Eğer AKP dönemi gazetecileri gibi yanar döner değilseniz, politikanızın AKP’nin oy oranlarına göre temelden değişmemesi, aynı doğrultuda olması gerekir. Hani şu “oportünizm batağı” denen noktaya düşmemeniz için.

Zincirin zayıf halkası - Ana moment

Zincirin zayıf halkası – Ana moment

Politikada toplumun eğilimindeki ana momenti bulmak ve tutmak çok önemli. AKP açık ki, toplumun kriz korkusunu kullanıyor. Tüm söylemlerinin altında bu mevcut. Berkin için “Borsa düşmez” derken bunu kullanıyor. “İstikrar için bizi seçin” derken bunu kullanıyor. Faiz lobisi derken bunu kullanıyor. Güçlü Türkiye derken bunu kullanıyor. Kılıçdaroğlu memur derken bunu kullanıyor. “Ben icraate bakarım” dedirtirken bunu kullanıyor. Kısacası AKP ile mücadelenin ana momenti bu noktaya karşı verilecek mücadele.

AKP’yi, çalışan sınıfa 10 yıldır her fırsatta saldırmasına rağmen, 2008’den beri popüler kılan şey “krizi engelliyor” görüntüsü. Peki de neden? Neden bu görüntü çalışan sınıfların özellikle örgütsüz ve kalifiye olmayan kesimlerinde bu kadar etkili?

Kriz gelmiş cihane, istikrarsızlık bahane...

Kriz gelmiş cihane, istikrarsızlık bahane…

Krizin engellenmediğini, engellenemeyeceğini, yalnızca kısa bir süre ertelenebileceğini biliyoruz. Kapitalizmin devrevi krizleri engellenemez. Onlar üretim sisteminin olmazsa olmazıdır. Çalışan, üreten bir sınıf (yani biz) ve o üretime yön veren, artı-değeri iç eden alakasız bir başka sınıfın (patronlar) var olması sebebiyle ortaya çıkan devrevi çöküşlerdir bunlar. Biz biz olduğumuz ve patronlar da patron oldukları sürece bu devam edecek.

 

O halde çalışanların yapması gereken, krizlere karşı hazırlanmak, hayatımızı mahvetmesini, yıllarımızı çalmasını engellemek üzere kendi önlemlerimizi almak. Yani örgütlenmek. Hem de krizin bizi asıl vurduğu yerde: İşyerlerinde. Örgütlenmek deyince, sakın dışarıdaki “kurtarıcı” örgütleri algılamayın. Sendikalar bile değil kastımız. Sendikalar için, istemez yan cebime koy demiyoruz. Ama sendikalar bile yaklaşan krizden bizleri koruyamaz. İşyerlerinde kendi organizasyonlarınızı kurun diyoruz. İşyeri içinde örgütlenin diyoruz. Greif’teki gibi örgütlenmekten, Kazova’daki gibi üretimi ele geçirmekten bahsediyoruz. Kendi yanınızda çalışan, sizle aynı sorunlarla boğuşan iş arkadaşınızla birlikte örgütlenmelisiniz. Yoksa uzun yıllar kurtarılmayı bekler durursunuz.

 
AKP, işte bu fikrin toprağın altına indiği, gözden ırak gönülden ırak tutulduğu bir zamanın ruhu içinde hükümdar oldu. (1) İşyerlerinde örgütlü olmayan insanların, işten atılınca kendilerini koruyamayacakları malum. Aynı şekilde maaşları eriyip gidince, az paraya çalışmak zorunda kalacakları da. O zaman, örgütsüz kendi kendini koruyamayacak insanlara kala kala, herşeyin iyi gitmesi, kriz çıkmaması, herhangi bir ekonomik sarsıntının olmamasını ummak kalıyor. Ummak kalıyor, dua etmek kalıyor, en iyi “Ben yönetirim!” rolü kesene oy vermek kalıyor.AKP’nin ya da AKP sonrası bir başka “istikrar sağlayıcı” odağın yenilmesinin yolu, çalışan sınıfın tümünde kendine güvenin, dolayısıyla örgütlü hareketin yeniden yaratılmasıdır. AKP, 1980 sonrası topluma giydirilen depolitize atmosferin ya da darbecilerin “Türk-İslam sentezi” düşüncesini kafamıza kakmasının bir ürünü. Ama yalnızca bunlar değil. Asıl olarak, çalışan sınıflar içindeki örgütlülükleri tamamen ortadan kaldıran atmosferin ürünü.

 
Tekel Direnişi: Keşke bu kadar korkutmasaydık!

Tekel Direnişi: Keşke bu kadar korkutmasaydık!

“Tape”leri dinlediniz, Gezi’yle TEKEL direnişi arasında ilişki kurulduğunu ve TEKEL direnişinin AKP’yi çok ama çok ürküttüğünü siz de duydunuz. Sizce neden? Neden kadir-i mutlak bir iktidar, TEKEL direnişinden ürküyor?

İlki tabi ki verilmeye çalışılan yoksulların babası, zenginlerin düşmanı imajını yok ettiği için. Düşünsenize haklarını isteyen TEKEL işçilerinin karşısında ceberrut devlet ve onun başındaki “fakirler”i ezen adam. Seçimler için pek de iyi bir durum değil.

Ama ikinci bir neden daha var: Popülizmin en korktuğu şey, kendi çıkarı için hareket eden çalışan sınıftır. Çünkü kendi demagojileri için gerekli, el açıp onlara dua eden bir topluluk bulamazlar. Onun yerine direnen, aktif olan, özne olan bir sınıfla karşı karşıya kalırlar. Kısacası ayaktaki işçi sınıfına “sürü” muamelesi çekemezler, onu ehlileştiremezler, onu oy fabrikasına dönüştüremezler.

AKP’yi yenmek mi istiyoruz? O halde işyerlerinde örgütlenmeliyiz. Bu örgütlülükleri nasıl tüm işyerlerine yayacağımızı düşünmeliyiz. Yayılan yerlerde hareketi nasıl birbirleriyle ilişkili hale getireceğimizi bulmalıyız. Çalışanların örgütlü olması için, morallerinin ve kendine güvenlerinin yükselmesi için neler yapabileceğimizi konuşmalıyız. Kısacası, umudu dışarıda değil, içeride, kapitalizmin ininde aramalıyız.

 
Oy pusulasına Esma yazmış!

Oy pusulasına Esma yazmış!

% 50 alsa ne olur? % 100 alsa ne olur? Biz toplumu ve içinde bulunduğumuz çalışan sınıfı örgütlediğimiz sürece, diktatörlerin düşmesi an meselesidir. Tik tak tik tak tik tak…

 
 
 
 
 
1) En “işçici” organizasyonlar bile günümüzün gösteri kültürüne karşı koyamadı. Oysa kendilerine sosyalist diyenlerin, kapitalist ilişkilerin kurulduğu yerlerde, yani fabrikalarda, atölyelerde, inşaatlarda, madenlerde, ofislerde mücadeleden çekilmesi kadar korkunç bir durum düşünülemez. Kapitalizm sokakta kurulmaz, dağlarda kurulmaz, burjuva gazetelerinde, partilerinde, örgütlerinde kurulmaz. Kapitalizm üretim ilişkilerinin ortaya çıktığı yerlerde kurulur. Ekmeğin, cep telefonunun, ev eşyalarının, binaların, hizmetin yapıldığı yerlerde kurulur. Tam da kapitalistlerin istediği gibi, sosyalistlerin kapitalist ilişkilerin asıl ortaya çıktığı yerleri terk etmeleri, üstelik sol eğilimli insanları da kendi iş yerleri dışında her yere çağırmaları günümüzdeki mücadelesizliğin nedenlerinden biri değil midir? İş yerlerinde kimi zaman kelimenin tam anlamıyla sinsice, kimi zaman açıktan ve yüreklice insanları kendi hakları için mücadeleye çağıramayan bir sol mücadele biçimi ile karşı karşıyayız. Hedefsiz ya da başarı şansı sıfır olan gösterilerden medet uman bir sol elbette bu güçsüzlüğün, bu çaresizliğin içinde kıvranacaktır. İdeolojik mücadele vermek için “devletin ideolojik aygıtlarını” iş yerlerindeki ilişkilerin dışında arayanlar, kapitalistlere tam da bu güzel hediyeyi verdiler.  http://dazayn.org/manifest.html

IWW Istanbul • 16/03/2014


Previous Post

Next Post

Leave a Reply