IWW İSTANBUL

GEZİ DERSLERİ

4412718

Yeni sitemizi üç aşağı beş yukarı işler hale getirdik. Özellikle işyerleri çalışmaları ve ağlarla ilgili pratik bölümleri ise yavaş yavaş hayata geçireceğiz. Okuyucularımız bilir, farkımız, yalnızca işyerleri “için” değil, işyerleri “içinde”, mücadele amaçlı gruplar kurup, bunları ağlar şeklinde yanyana getirmeye çalışmak. Gezi’den sonra bizim de düşünüş biçimimiz ve tabi ki hareket biçimimiz değişti. Gezi’de bir çok şey gözlemledik, bir çok şey yaptık ve bir çok şey öğrendik. Şimdi, şu aralar hakim olan o belirsiz ve tedirgin zamanı kullanıp, öğrendiklerimizi dile getirmenin zamanı.

Gezi’den önceki ittifaklarda, işbirliklerinde, güç birliklerinde şimdi bize mantıksız gelen bir hava hakimdi. Eğer bir grupla ittifak yapıyorsanız, o grup hakkında eleştirilerinizi saklardınız. Bazı durumlarda bu, bir tür yalakalığa bile dönüşürdü. “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme” ruh hali tamamen hakimdi. Bu fikrin içerdiği samimiyetsizliği, ittifaka girenlerde yarattığı düşünsel ve etik tahribatı, amaçlara olan bağlılığı ortadan kaldırmasını kimse önemsemezdi. İnsanlar ve gruplar birbirlerine yönelik eleştirilerini saklarlardı. O eleştiriler, ya korkakça kapalı kapılar ardında ya da ittifak bittikten, köprü geçildikten sonra ifade edilirdi. Bu sebeple de düşünce alışverişi, gerçek ve dürüst tartışma olmazdı. Eğer her iki tarafın da birbirinden sakladığı düşünceleri varsa, nasıl samimice tartışacaklar ki? Bazıları bunu iyi yapmakla övünür, bunu “politika” sanardı. Tabi ki, bir sonraki ittifak artık uzun süre hayal olurdu. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” tespiti gereğince, o uzun süre fazla da uzamazdı.

3043571_orig

 

Gezi, en azından İstanbul’da, en azından bizim gözümüzde bu saçmalığı, bu iki yüzlü davranışı bitirdi. Bir tarafın “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”, diğer tarafın “Öldürmiycez, ölmiycez, kimsenin askeri olmıycaz!” diye slogan attığını ve yine de polisin gazı altında birlikte direndiklerini, birazdan TOMA’nın geçeceği yere birlikte barikat kurduklarını düşünün. “Elinde kalaşnikofla gezen teröriste bunu yapmazsınız!” diye polise bağıran kıza, yanındaki gencin “Kürtler bunu yıllardır çekiyor, hala anlamadınız mı? Düşman ortak.” dediğinde düzgünce tartışmaya başladıklarını düşünün. Bu olanlar gelip geçici şeyler olabilir. Ama bize politikanın nasıl yapılması gerektiğini gösteren “yüce” anlardı. Biz bundan sonra eleştirimizi, asla saklamayacağız. İsterse bu dersi unutanlar, algılamayanlar, algılamak istemeyenler, eleştirimizden dolayı bize “küssünler”, isterse dışlasınlar. Biz bu işin nasıl yapıldığını, nasıl yapılması gerektiğini gördük ve artık bir daha asla bu korkakça “taktiklere” taviz vermeyeceğiz.

Gezi, insan kazanmak için yapılan taktikleri de bitirdi. Yalakalık, suyuna gitmek, aslında öyle düşünmediği halde şimdilik evet demek, nabza göre şerbet vermek, politik değil kişisel ilişkiler kurmak. Bütün bunlar bir anda buhar oldu uçtu. Artık tek kuruş değeri yok. Eskiden de yoktu ama geçici de olsa işe yarıyordu. Ama artık yaramıyor. Onun yerine sözlerini saklamamak, samimice ama sertçe tartışmak, karşı tarafı dinlemek, evet dün işe yaramaz sanılan herşey, bugün artık çok daha değerli.

Gezi direnişini devletin verdiği reaksiyonla birlikte anlamak gerekir. Gezi, kimle ne paylaşılır, kimle ne paylaşılmaz netleştirdi. “Gizlilik” düşüncesinin, anonimliğin, ne kadar gerekli olduğunu öğretti. Ama sanılmasın ki, o eski tarza geri dönüldü. Hayır, bize kimin dost, kimin düşman olduğunu gösterdi. Yeraltından çıkamayan, hep o “kritik zamanı” bekleyenlere ne zaman ve nerede açık politika yapmak gerektiğini öğretti. Buna karşılık reklamcılıkla, iğrenç gazetelerinin iğrenç yazarlarıyla röportaj yaparak kendilerini sağa sola duyurmaya çalışanlara ise gizliliğin neden gerekli olduğunu öğretmiş oldu.

6380279Ve Gezi, tüm beyaz yakalılara başka bir şey daha öğretti: Beyaz yakalılar geceleri Gezi’de özgürlüğü tattılar. Ve gündüzleri yine gündelik köleliği tattıkları fabrikalarına, ofislerine geri gittiler. Kimileri bunu kutsadı; Clark Kent gibiyiz diyenler de çıktı, kendini Matrix’teki Neo’ya benzeten de. Ama çoğunluk, bu gerçeğin altında ezildi. Bu şizofreniyi kabul etmedi. Ve artık işyerlerinde, oraların da özgürleşmesi gerektiğini farketmeye başladılar. Düne kadar işyerlerinde yaşadıkları hayatı gerçek hayatlarından çalınmış olarak gören binlerce çalışan, yalnızca işten sonra arta kalan zamanlarını “özgürce” yaşamanın yetmediğini, artık o çalınan hayatın da özgürleşmesi gerektiğinin farkına vardı. Yani Gezi, işyerlerinde de artık daha muhalif olmamız gerektiğini, oralarda da dayanışmamız, oralarda da örgütlenmek zorunda olduğumuzu öğretti. Kısacası Gezi, hayatın, işiyle, eviyle, sokağıyla, eğlencesiyle bir bütün olduğunu, yalnızca iktidarın, politik yöneticilerin değil, gündelik hayatımızı, işyerlerimizi yönetenlerin de artık bizi yönetemeyecekleri bir yaşam kurmamız gerektiğini öğretti.

Dileyen bu dersleri unutsun. Biz bunları gördük, yaşadık. Ve asla unutmayacağız.

IWW Istanbul • 21/09/2013


Previous Post

Next Post

Leave a Reply