IWW İSTANBUL

İŞYERLERİNDE POLİTİKANIN İLKELERİ

Gezi’den sonra, işyerlerinde politika yapmak “in” ya da “trendy” oldu. Fakat sınıfın içinden gelen bir çok samimi grup, bu işin henüz başında. Sözel olarak işyeri çalışmalarına evet deseler de, henüz gerçekten nasıl ve ne yapmak gerektiğine ilişkin kafalarında bir fikir yok. Daha çok önceki dönemlerin getirdiği alışkanlıklarla davranıp, aslında geçmiştekiyle aynı şeyleri tekrarlıyorlar. Blogumuzu takip edenler işyerlerinde politika yapmak ya da işyerleri çalışmaları dediğimizde neden bahsettiğimizi biliyorlardır. Bu yazımızda “Ne yapmalı?” ya da “Nasıl yapmalı?”dan çok “Hangi kurallarla?” sorusunun cevabını arayacağız. Evet, işyerlerinin “içinde” çalışma koşullarına muhalefet kadar kapitalist hiyerarşiye de kafa tutan gruplar, ağlar, cemaatler kuracağız ama nasıl bir karakterle bu işe başlamalı?

3152768

Reklamcı mısın? Yoksa mücadeleci misin?

İlk kural sadelik. Bugüne kadar tüm sol/muhalefet geleneği reklamcılığa oynadı. Çünkü “olağanüstü önemli fikirleri vardı, eğer kitleler o fikirleri duysalar hemen solun peşine takılacaklardı”. Çok değerli fikirlerdi bunlar, çok. Bu düşünüş çeşidi çeşitli tonlarda hemen hemen her sol grupta vardı, hala da var. Ad duyurmak, halkı uyandırmak, suni dengeyi bozmak vs. için geçmişte trajediler yaşansa da, şimdilerde ne parodiler çevriliyor, bir görseniz. Buradaki temel problem, düşüncelerin gücünü aşırı önemsemek. Oysa dünyaya önyargısız bakmaya çalışan her insan, düşüncelerin pratiğe dökülememesinin nedeninin insanların düşünememesinden çok, alışkanlıklarını değiştirememe de olduğunu fakedebilir. Dolayısıyla reklamcılık, kendini kahraman gibi gösterme, kendini övme, eyyamcılık, goygoyculuk boşuna. Kişisel tatmin için buyrun yapın. Ama işyerinde politik çalışma yapacak bir grubun, bu özelliklerden özenle kaçınması olmazsa olmaz. Hem güvenlik için, hem de henüz ağa dahil olmayanlara bu işi vakurca ve istikrarlıca yapabileceğimizi, onları kandırmayacağımızı gösterebilmek için. Güvenlik dediğimizde yanlış anlaşılıyor. Hatırlatmakta fayda var: Gizliliğe bu kadar önem göstermemizin nedeni işten kovuluruz korkumuz değil. İşyerindeki çalışmamızın bir rutini, bir stabilliği, bir istikrarı olmalı ve kovulursak bu istikrar sekteye uğrar da ondan.

9701744

Zaferi de paylaş, yenilgiyi de…

İkinci kural kolektiflik. Asla bireysel hareket edemeyiz. İşyerinde, her zaman ağımızdaki kişilerle birlikte düşünüp, onlarla birlikte karar almamız gerekiyor. Bireysel hareket etmemiz gerektiğinde ise, bunu ağımızdaki insanlara karşı açıkça ortaya koymamız gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, “Birlikte çalışan birlikte mücadele eder!” Çalışırken, iş yaparken ağımızdaki insanlarla yardımlaşmadan dayanışmaya, oradan da kolektif çalışmaya doğru hızlıca ilerlemek gerektiğini düşünüyoruz. Tabi burada asıl olan geleceğin çalışma şeklini inşa etmek. Kapitalist mülkiyeti bahane edip, bugünden bir şeyler yapmak gerekmediğini ya da en iyi ihtimal bu işleri “politik” arenada yapmak gerektiğini düşünenler için özel karakterler gerekmiyor. Bireyselliklerine düşkün olanlar, işyerlerinde kraldan daha kralcı, kariyerist vs olabiliyorlar. Ya da hayata ahlak gözlükleriyle bakan homurdanan kişilikler olarak takılabiliyorlar. Bazıları da pratik hayatta homurdanan olarak dururken, muhalif kimliklerini bir karakter olarak kullanabiliyor. Ama bizim için bunlar yetersiz.

9766724

İşyerinde mantıklı davranın, yeter!

Bir üçüncüsü rasyonellik. Hayatını, yapacaklarını planlamak, amaçlarına giden yolu, o amaçlar için kullanılacak araçları rasyonel bir şekilde seçmek işyerleri çalışmalarındaki çalışanların gündelik yaşamının bir parçası olmalı.1 Rasyonelliğe en yaygın itiraz o planların, o mantığın gerçek hayat içinde asla doğru yerlere isabet etmeyeceği ve sol “asi ruhu” bir tür kalkınmacılığa, bir tür kendini kurtarmacılığa iteceği. Bu itirazda olanlara romantik gevezelikleri bir kenara atmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü metafizik bir evrene inanmıyoruz. İnsan aklının simgeler halinde dile getirdiği herşey, gerçek hayatı hep ıskalamak zorundadır. Dolayısıyla planlar, rasyonel akıl yürütmeler, sabırla didinip işyerlerinde ağlar kurmaya çalışmak, elbette hayatın gerçekliğini bir ölçüde ıskalayacak. Ama hepten ıskalamamak için başka bir yol yok.2

381558

Son kural çalışma disiplini. Bu en yanlış anlaşılan, hatta anlaşılmayan kural. “Ne yani, zenginler daha zengin olsunlar diye mi çok çalışacağız?” sorusu en yaygın soru. En bariz cevapsa şu: Hayır, zenginler daha zengin olsun diye değil, zenginlerin daha da zengin olmasını sağlayan kapitalist hiyerarşiyi bugünden parçalamaya başlamak için! Unutmamak gerekir ki, birlikte çalışan birlikte mücadele eder. Müdürü tarafından mesaiye zorlanan bir çalışana “O zaman mesaiye kalma!” demekten daha saçma ne vardır? Gerçekte bunu gerçekleştirirse, işten atılabilir. İşyerindeki rekabette, diğer çalışanların performans olarak daha “gerisine” düşebilir. Bunlar hayatın gerçekleri. Bunları aşmak, bu gerçekleri yenmek için yollar bulmak yerine, çalışanların ancak toplu olarak yapabilecekleri tavsiyeler vermek, naif bir iyi niyet beyanından öteye gidemez. Ve tabi ki, toplu olarak “Mesaiye kalmıyoruz!” diyebilmek için dahi, işyerlerinde örgütlenmemiz gerekiyor. Ve buda hamasi nutuklar atmakla değil, önceden anlaşmış bir grup insanın yapabileceği bir iş. Yani bir şekilde işyerleri ağlarını kurmuş bir işyerinde yapılabilecek bir şey. Çalışma disiplinine sahip olmayan, ne zaman çalışacağına, ne zaman çalışmayacağına müdürlerin değil, kendisinin karar vermesi için çabalamayan bir ağ düşünülemez bir şeydir.
 
Geri kalanlar, “ilkeler” ya da kurallardan çok, nasıl hareket ettiğimize ilişkin ipuçları. Hem bu dört net kuralın hem de diğer davranış şekillerimizin bundan sonra işyerlerinde mücadele ağları kurmaya niyetlenen arkadaşlarımızın işine yarayacağını düşünüyoruz. O halde uzatmadan hepsini birden kısaca özetleyelim:
  1. Sadelik: Asla reklamcılık yapma. Asla kahramancılık oynama. Asla olması gerekenden fazlasını olmus gibi gosterme!
  2. Kolektiflik: Her zaman ağındakilerle birlikte hareket et. Birlikte çalis, birlikte diren! Kolektif calısmayi öğren!
  3. Rasyonellik: Her zaman planlı adımlar at. Her zaman iş yapma şeklin, direnme şeklin rasyonel olsun. Fevri davranışlar yok!
  4. Çalışma disiplini: Çalışma yoğunluğunu ağındaki diğerleriyle birlikte belirle. Mesai zorunluysa ağınndaki insanlarla birlikte kal! Hayır diyeceksen, birlikte Hayır! de.
  5. İşbirliği: İşyerlerindeki politik gruplarla ortak iş yap. Ama bunu sağlamak için onlara yönelik eleştirilerini asla gizleme. Onlarla bayrağı asla karıştırma. Eğer eleştirilerini saklarsan ve saçmalamaya başlarlarsa, fatura sana kesilir. Unutma!
  6. Pratikte dürüstlük: Söylediğin şeyi, yaparım dediğin şeyi mutlaka yap. Yapamayacağın şeyi asla söyleme. Yapamazsan sana sorulmadan önce hesap ver! Sakın ego felan yapmaya kalkma.
  7. Düşüncede istikrar: O sırada trend diye bir fikre sazan gibi atlama. Ölç, biç, hesapla, ondan sonra tavır geliştir! Eğer bunu devamlı yaparsan, sonuçta çürür ve fırsatları kullanmak yerine, fırsatlar için yaşamaya başlarsın. Onun adı da oportünizmdir. Sakın unutma!
  8. Hatırla: Asla unutma, asla affetme! Bu sınıf savaşıdır, oyun değil. Hatırla: Nefretini unutan, sevgisini de unutur!
  9. Olgunluk: Gelen eleştirileri ne kadar ağır, ne kadar haksız olursa olsun saldırıyla karşılama, dürüstçe cevaplandır ve hazmetmesini bil. Başkalarını, diğerlerini eleştirdiğin kadar ağındaki insanları da, yoldaşları da eleştir. Sen eleştirildiğinde de sakın ola, küsme.
  10. Yolları dene: İşyerinde müdüre/patrona karşı her yolu dene. Yalnızca kendi safına karşı dürüst olmak zorundasın. İşyerinde kazanım için, bir mücadele ağı kurmak için her yolu dene: Savaşı, barışı, dürüstlüğü, iki yüzlülüğü, büyüyü ve zehri, herseyi…
1) Buradaki rasyonel kelimesi, son 50 yıldır sınıftan kaçış fikirleriyle beslenip hala solcu kalmaya çalışan kapitalizm eleştirilerinden beslenen arkadaşlara inanılmaz itici geliyor. Şu sıralarda bu düşünce Frankfurt okulunun özelde “araçsal akıl” analizlerini arkasına alarak karşımıza çıkıyor. Bir dönem önce aynı tavır, Laclau’ların güdük radikal demokrasi düşüncesini arkasına alıyordu. Sonuçta Laclau-Mouffe eksenindeki düşünceler de, kötü deneyimlerin faturasını daha deneyimi anlamadan aydınlanmaya fatura eden ya da aynı el çabukluğuyla işçi sınıfını sisteme entegre ilan eden aforizma felsefecisi Adorno, Marcuse gibileri de geleceği inşa etmenin temel problemiyle karşılaşmamızı önleyemezler: Total projesi olmayan, yerelde de yaya kalır. Tek boyutlu insanın ne kadar karmakarışık bir figür olduğu, bugün daha fazla görülebiliyor. Neden mi? Nedeni çok basit: Büyük Öteki yoktur! 2) Bu romantik eleştirileri yapanların, Hölderlin’den aşırma aforizmaların sahiplerinin, mesela tatile çıkarken, mesela çocuk büyütürken gayet rasyonel planlar yaptıklarını biliyoruz. Ama ne zaman iş, işyerlerinde örgütlenmeye gelse, rasyonalizm “burjuvazinin işi rasyonelleştirmesi” ile özdeşleşiveriyor. Sabırla sebatla didinip, ağlar kurmak yerine sıkılıp işten çıkmalar, işten kendini bilerek attırıp dava açmalar, iş arkadaşlarını kendinden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayan pasif-agresif tavırlar, örgütlenilebilecek yerler dışında en rahat işleri bulup oralarda takılmalar vs. daha ”cazip” oluveriyor. Biz bunu açıkça asıl yapılması gerekenden kaçış, yıllardır süren iş yaşamının bastırılışının bir parçası kabul ediyoruz.

 

 

 

 

IWW Istanbul • 25/09/2013


Previous Post

Next Post

Leave a Reply