IWW İSTANBUL

Kavramlarla imtihanımız: Grev desek grev değil, boykot desek boykot değil

Hakkı Devrim’in misyonunu üstlenmek gibi bir niyetimiz yok ama kendini muhalif olarak tanımlayanlar arasında bile çalışanların mücadele yöntemlerine dair bazı kavramların öylesine hatalı kullanıldığını gördük ki, birkaç şey söyleme ihtiyacı hissettik. Yaşamımızın her anında kavramları doğru kullanmak birbirimizi doğru anlamamız ve sağlıklı iletişim kurmamız için önemli elbette ama mücadele yöntemlerinden söz ederken kelimeleri yerli yerinde kullanmak aynı zamanda hangi koşullarda ne yapacağımızı bilmenin ve birbirimize aktarmanın bir koşulu.

Örneğin iş yerinde çalışmayı aksatmadan sokakta protesto gösterisi yapılmasını “grev” olarak tanımlamak ya da tersine bir işyerindeki çalışanların, çalışmayı durdurmasını yani grev yapmasını “boykot”, “iş bırakma” gibi kavramlarla aktarmak bu kavramların altının boşaltılmasına neden oluyor. Hele ki bunlar, neyin ne olduğunu tam olarak bilmeyen ya da bilmesi beklenmeyen birileri tarafından değil koca koca muhalif haber siteleri ya da gazeteler tarafından yapılınca, bunları “hatadan” ibaret görmek zorlaşıyor ve insan altında yatan bir neden aramadan da edemiyor.

Örneğin yakın zamanda Doğa Koleji’nde çalışan öğretmenlerin eylemiyle ilgili yapılan haberlerde inatla “boykot” kavramı kullanıldı. (Bkn. Doğa Koleji’nde üç aydır maaşları ödenmeyen öğretmenler dersleri boykot etti
https://sendika63.org/2019/12/doga-kolejinde-uc-aydir-maaslari-odenmeyen-ogretmenler-dersleri-boykot-etti-571102/)

Oysa yaşanan yaşanan şuydu: Doğa Koleji bünyesinde çalışan öğretmenlerin maaşları üç aydır ödenmiyordu ve bu yüzden derslere girmemişlerdi. Yani bir iş yerinde çalışanlar çalışmayı, hizmet üretmeyi bırakmışlardı; yani grev yapmışlardı. En genel anlamıyla, bir ürün veya hizmete karşı o ürün veya hizmetten yararlananlar tarafından olumsuz tavır alınırsa yani ürün satın alınmaz veya hizmetten faydalanmayı reddederse bu boykot olur. Yani eğer o iş yerinden hizmet alan öğrenciler derslere girmeselerdi bunun adı boykot olurdu. Bir fabrikada çalışan işçiler üretimi durdurursa bunun adı grev, o fabrikada üretilen ürünlerin tüketicileri, ürünleri almazsa bunun adı boykottur. Boykot da belirli zamanlarda oldukça etkili olabilen bir doğrudan eylem taktiğidir ama grevden bambaşka bir şeydir. (Doğrudan eylem nedir merak edenler için bkn: Bir Sonraki Adım: Doğrudan Eylem)

Bu örnekte bir grev için “boykot” kavramı kullanılırken hiçbir iş yerinde üretimin aksamadığı, hatta bu yönde bir girişimin dahi olmadığı bir eylem için “grev” kavramının kullanılabilmesi ise daha da düşündürücü. Örneğin geçtiğimiz Eylül ayında dünyanın pek çok yerinde gerçekleşen “İklim Grevi” çağrısının parçası olarak Kadıköy’de gerçekleşen yürüyüş ve basın açıklaması için “İstanbullular iklim krizine karşı grevde” denilmesi yalnızca editöryel bir hata mıdır, yoksa giderek hakim olan bir anlayışın yansıması mı? (https://sendika63.org/2019/09/istanbullular-iklim-krizine-karsi-grevde-562013/)

Bu örneklerin de bariz biçimde gösterdiği gibi kendini muhalif olarak tarifleyen gazetelerin, haber sitelerinin, siyasi örgütlerin, meslek örgütlerinin veya sendikaların grev, eylem, boykot gibi kavramları kullanış biçimleri yerleşmiş bir bakış açısının ürünleri. Örneğin son 10-15 yılda, onlarca sendika veya meslek örgütü bir konuyla ilgili grev kararı aldığı ama hiçbir iş yerinde üretimin durmadığı veya aksamadığı sayısız örnek bulabiliriz. Yalnızca miting biçiminde gerçekleşen bu tarz protesto gösterileri için “grev” kavramını rahatlıkla kullananların herhangi bir iş yerinde gerçekleşen sendika dışı bir grev ile ilgili, “grev” kavramını kullanmakta ısrarla ve sistematik biçimde imtina etmeleri, bunun yerine direniş, iş bırakma, boykot gibi kavramlar kullanmaları rastlantı değil.

Pek çok muhalifte sanki sadece sendikaların resmi kurulları tarafından  yasalarla tanımlanan yollarla alınan iş durdurmalara grev deniyormuş gibi bir algı var. Oysa gerçek durum çoğu zaman bunun tam tersi oluyor. Sendikaların o bitmek bilmeyen toplu iş sözleşmesi prosedürü içinde grev kararı alması neredeyse imkansız. Alınması hailnde ise çoğu zaman etkili olmuyor, etkili olması halinde ise hükümet tarafından yasaklanıyor.  Bunun daha ileri boyutu ise sendikalar, meslek örgütleri veya farklı kurumlar tarafından alınan sokak gösterilerinin “grev” olarak tanımlanmasıdır. Bu grev kavramının altının boşaltılmasından ve çalışanların gözünde grevin etkisi olmayan bir yöntem olarak görülmesinden başka bir işe yaramaz. Yani gerçek grevlerin başka kavramlarla tanımlanmaya çalışılması da aynı etkiyi tersinden yaratır.

Kendini muhalif olarak tanımlayanların -ki onların da çoğu bir iş yerinde çalışıyor- kavramlara dair bu yanlış algılarının temelinde mücadeleyi iş yerlerinde değil iş yerleri dışında kurdukları veya bir şekilde içine girmeye çalıştıkları kurumlarda yürütmeye çalışmaları yatıyor. Oysa yakın zamanda Doğa Koleji’nde olduğu gibi, geçen ay Yapı Kredi Bankası çalışanlarının, geçen sene 3. Hava limanında çalışan inşaat işçilerinin, 2015’te metal işçilerinin, 2014’te Greif fabrikası işçilerinin yaptığı gibi sendika kararı olmadan işçiler grev yapabiliyor ve bunlar çoğu zaman daha etkili olabiliyor. Buna dair son dönemde irili ufaklı başka pek çok örnek bulabiliriz. Yani grev kararının illa bir kurum tarafından alınması gerekmez. Bir iş yerinde organize olmuş, birlik halinde hareket edebilen çalışanlar, neyi, ne zaman ve nasıl yapacağını çoğu zaman profesyonel sendikacılardan daha iyi bilir ve gerektiği zaman grev kararı alıp uygulayabilir.

Kendini muhalif olarak tanımlasın ya da tanımlamasın tüm çalışanlara öncelikle tavsiyemiz mücadeleyi kendi iş yerlerinde yürütmeye başlamaları. O zaman bu söylediklerimizin kavramsal tartışmalar değil, mücadelenin gerçekleri ve gereklilikleri olduğu görülecektir.

IWW Istanbul • 13/12/2019


Previous Post

Next Post

Leave a Reply