GREV NASIL YAPILMAZ?
“Greve katılan ücret alamaz” şeklinde işveren beyanları olmuştu. Bu çalışanları korkutmuştu.
“Başbakan’ın memleketinde grev olmaz” sözü çalışanları baya bir tedirgin etmişti. Adamın astığı astık, kestiği kestik.
Çalışanların büyük bir bölümü çay üreticisiydi. Yani kendi mallarını işliyorlardı. Kendilerine karşı greve çıkamazlardı ya?
Türkiye’deki toplu sözleşme yasası, greve çıkış anını toplu sözleşmeyle sınırlıyor. Yani toplu sözleşme dönemleri haricinde mesela insanlar işten atılırken iş bırakamazsınız. Çaykur’da sendika yine böyle bir ana denk gelmişti.
Ama bunlardan öte, iş kolları üzerinden örgütlenen sendika anlayışı yanlıştı. Tabi böyle olunca, hem çay üreticisi hem de fabrika işçisi olan çalışanlar yalnızca ücret pazarlığıyla sınırlı kalıyorlar. Bu da bir yanıyla greve çıkmak isteyen işçileri bir yanıyla grevden alı koyuyor. Oysa bu zorlamalar olmasa, o yerele özgü çözümler bulunabilir ya da “doğrudan küçük üreticiye dayanan kooperatif örgütlenmeleri ile sendikanın toplu pazarlık sürecinde bir ortak eylem planı oluşturulabilirdi”.
Tüm bu argümanlar doğru ve bu grevin neden bu kadar hızlı çözüldüğünü açıklıyor. Ama çözümü teknik ayrıntılarda, şimdilik aşılamayacak kanunlarda arıyor. Verebildikleri en gerçekçi çözüm, sendikal hazırlık ve emek örgütlerinin dayanışması.
Duruma daha gerçekçi bakabilen herkes, çözümün bu tür ikincil araçlarda olmadığını görebilir. Sendikanın hazırlıksız olması, 7000 mevsimlik işçinin grevi kırmak üzere işe çağırılmaları, baskılar, önlemler ve hatta çalışanların çoğunluğunun çay üreticisi de olması bu durumda bahane olarak kullanılamaz. Neden mi? Atilla Özsever’in yazısından bir alıntı:
Mustafa Türkel, “Tarihinde ilk kez ÇAYKUR’un kapısına grev pankartını astık. 20 gün kapı kapı dolaştım, Bütün işçilere sordum; ‘Greve hazır mısınız?’ diye. Coşkuyla (evet) cevabı aldım.
Bu nasıl olabilir? Çalışanlar coşkuyla greve evet diyorlar ve sonra greve çıkmıyorlar. Bu durum bir yerlerden tanıdık geliyor mu? ATV grevinde grev oylamasında greve evet çıktıktan sonra yalnızca bir kaç kişinin greve çıktığını hatırlıyor musunuz? IBM grevinde greve evet çıktıktan sonra bir pankartın bile asılamadığını? THY grevinde 300 civarı insanın greve çıktığını ve atıldıklarını? Yine aynı şey tekrarlanıyor. Oralarda da mı mevsimlik işçileri çağırmışlardı? Oralarda da mı köyden gelen üreticiler aynı zamanda çalışandı? Nasıl olup da şartlar apayrı olduğu halde aynı ruh halini görüyoruz? Bu soruyu cevaplamadan tek bir ileri adım bile atılamaz.
Sorunun cevabı aslında çok basit. Şu ana kadar ki sendikal tarz, ekonomik ya da politik mücadelelerde bile, birbirleriyle ilgisi alakası olmayan, bireysel düzeyde işyerinde yanyana gelen çalışanların, sendika çatısı altında “birleştirilmeleri” üzerine kuruludur. Yani, yalnızca toplu sözleşme zamanı geldiğinde ortak çıkarlarının “farkına varabilirler”. Geri kalan bütün yıl boyunca olağan yaşamın içinde kapitalist hiyerarşinin bir parçası olarak emirleri dinlerler, çalışırlar, bir bölümün diğerinden haberi olmaz, birbirlerine iş yıkarlar, bölünürler. Ama bu durum hem sendikacılar için hem de işçi sınıfı içindeki sol unsurlar için doğal kabul edilir.