IWW İSTANBUL

Bir Ara Değerlendirme: Metal Eylemleri

Şu sıralar yatışıyor gibi görünse de içeriği görünüşteki amacını kat be kat aşan bir kabarışla karşı karşıyayız. Mafya-sendika’dan istifa etme, onun imzaladığı “satış” sözleşmesindeki kölelik şartlarını değiştirme amaçlı eylemler fırtınası mevcut sendikal yapıları sorgulayan bir ruha büründü.

Bu durum kim ne derse desin henüz kafalara yatmadı. Bakmayın şimdi bu türden analiz yapanlara. İşler “normal”e döndüğü anda kafalardaki denklem “Sınıf = DİSK + KESK”e dönüverecektir. Bu refleksi göstereceğini düşündüğümüz çevrelerin analizlerine bir göz atarsanız altta yatan bir başka denkleme daha rastlayacaksınız: “Sol Muhalefet = Kürt Özgürlük Hareketi + Sol Sokak Muhalefeti + Arada Sırada Kabaran İşçi Sınıfı” Bu denklemi ve yukarıdakiyle olan bağlantısını “Eylemleri birleştirecek odaklar yaratmalıyız”, “Sosyalistler işçi sınıfının mücadelesine destek olmalıdır”, “…kolaylaştıracak odaklar”, “Fırsatı kaçırabiliriz”, “Oraya da bakmalıyız” türü cümleciklerinden anlayabiliriz.

Bu yazılarda sosyalistler her zaman tabandaki kendiliğinden fırtınayı “yukarıda” birleştirecek kişilerdir, her zaman işçi sınıfından “ayrıdırlar”, hemen her zaman “yardım” ederler, bu çoğu durumda kaçması olası bir “fırsat”tır, başka alanların dışında “orası” da vardır. Sanki sosyalistler genelde fabrikatör oğluymuş ya da 1800lerin sonunun aydın tabakası ya da Putilov fabrikası hala varmış gibi. Sanki bütün işçi sınıfı her an örgütlenebilirmiş gibi, ama kendisi hariç! Bu tür fikirlerin Kautsky formüllerine benzerliğini belirtmeden geçmeyelim.1

Bu yazıda şu yarı entellektüel – yarı popülist “Bu eylemlerden neler öğrendik?” sorusunu sormayacağız. Bu eylemlerden çıkan, eylemlerden önce öngörülebilir sonuçları sıralayacağız.


direct_action_gets_the_goods_by_laghing_rabt-d4fvu47-429x429Öncelikle “
Doğrudan eylem kazandırır!” Bunu ne sol “radikalizm”in illegal silahlı külahlı çizgisiyle, ne utangaç “yasaları aşmak gerek” sözleriyle özdeşleştiremeyiz. İlki için söylenecek fazla bir şey yok. İkincisi içinse şunu söylemek gerek: AKP’nin hukuğu ne hale getirdiğine ağlaşıp, AKP sonrası hukuğun “eskisinden de adil” bir restorasyonunu, yeni bir toplumsal sözleşmeyi savunanlar zaten kafadan yasaları aşamazlar. Bu noktada deneyimden öğrenen rasyonel bir insanın söylemi şu olmalıdır: “Yasalarınız yanlış! Değiştirin!” Doğrudan eylem, simgesel eylemden daha radikal olmasıyla ayrılmaz, çalışıp çalışmadığıyla ayrılır.2

Mevcut sendikal yapıların, devrimcisi, en bi devrimcisi ne ve kim olursa olsun, doğrudan işyerlerinde örgütlenmiş, 24 saat ayakta olan işyeri birliklerinin yerine geçemeyeceği artık çok bariz. Greif’te de bu vardı, bu grevlerde de.3 Bu barizliği “tabana dayalı”, “öz örgütlülük eksenli”, “daha demokratik” türü söylemlerle bulandırmak, koskoca deneyimi halının altına süpürmek demektir. Dayalı, eksenli, eğilimli, daha bilmemne değil! Doğrudan işyerlerinden ortaya çıkan işyeri birlikleri! Grevde ortaya çıkan “Fabrikalar Arası Kurul” gibi yapılarla birleşmiş, örgütlenmiş bir çalışan sınıf.

Bu eylemlerin, görmek isteyenlere, sendikacıların nasıl olması gerektiğine dair tüm çıkarımları çöpe attırması gerekir. Sendikacılar, profesyonel olarak bu işi yapanlar, ne düşük maaşla, ne geri çağırma ile, ne “en bi devrimci” kişilikleriyle zaptedilebilirler. Bu saçma sapan bir düş. Eğer biz çalışanlar kendimiz örgütlü değilsek, bizi örgütleyen birilerinin, bizim adımıza pazarlık yapan birilerinin bize hükmetmesine zaten izin vermişiz demektir. O durumda da geçmiş olsun… Düşük maaş alan “işini bilir”, geri çağırılacağını anlayan “en devrimci kesiliverir”, devrimci olanın “kafası bulanır”. Yalnızca sendikalı olmak, örgütlü olmak değildir! İşyerlerinde 24 saat ayakta olan ve kendi çıkarlarımızı koruyup ortaya koyabileceğimiz işyeri birlikleri yaratamazsak sendikalara egemen olamayız!

calısıyorsan-kontrol-etmelisin-ist-afişiBu ise pratikte işin işleyişine, kapitalist hiyerarşiye saldıracak, onu yıpratacak ve yönetemez hale getirecek, kendi yönetimini adım adım inşa etmeyi amaçlayacak örgütlenmeler demektir. Yalnızca “sözleşme dönemi devrimcileri” olarak sendikalar bu işi beceremez. İşyerinde çalışan sınıfın işin kontrolünü almayı amaçlaması ve kendi çıkarlarını koruması arasında doğrudan ve kopamayacak bağlar var.

Bursa’da direnişler başladıktan sonra solun içeri “sızma” girişimleri, pek öyle lafı edilmese de, bir fecaatti. Daha önceden orada olmayan, orada bulunmayanların, sola karşı düşmanca fikirlerle dolu ama mücadeleci ve kendilerini güçlü hisseden bir işçi topluluğuna girmeyi düşünmesi kadar komik az sahne vardır. Metal İşçileri Birliği (MİB) dışında orada etkili olan bir tek sol yapının bile olmaması bunu gösteriyor zaten. Bu eylemler “dışarıdan bilinç taşıma” formülünden, “çalışanları sokakta örgütleme” düşüncesine kadar tüm ayrıksı sosyalist/anarşist pratiklerin, en yumuşak tabirle, o kadar da etkili olamayacağını gösterdi.

Soma bir saldırı değil, bize yapılanları teşhir ettiğimiz bir süreçti. Soma halkının devlet terörüne rağmen sola kucak açması son derece normaldi. Oysa Bursa egemenlere ve onların taşeronlarına karşı bir saldırıydı. Bu ikisi arasındaki ruh hali farkını görmemek, Soma’da sol/sosyalist/anarşist çevrelerin Soma halkıyla ilişkisini Bursa’da da yaşayacağını sanmak komik bir şey. Bu eylemlerde solun etkisizliğini gösterdiği şey şu: Dışarıdan örgütleme taktikleri işe yaramaz! Örgütlemek için ya orada olmalısınız ya da benzer durumda olan işçi kardeşleri olarak onların yanlarına gidebilirsiniz! Bu ikincinin yolu ise basit; önce kendiniz örgütlenin!

Bir söz de özel olarak beyaz yakalılar arasında “örgütlenmeye” çalışan arkadaşlara. Beyaz yakalıların eylemler sırasındaki davranışları korkunçtur. Renault’dan gelen bir bilgi: Günde 25 arabanın çıkarılabildiği bir banttan, işçiler grevdeyken 4 araba çıkarılabilmiş. O çıkan arabaları da müdürlerin emriyle beyaz yakalılar, mühendisler çıkarmış. Bu bilgi bizim teyit edebileceğimiz bir bilgi değil henüz. Ama kesinlikle şaşırtmadığını söylemeliyiz. Çünkü yüksek teknoloji gerektiren her sektörde her grevde bunları yaşıyoruz. Bu durum, Gezi’ye rağmen, beyaz yakalıların hala emek mücadelesine katılmaya gönüllü olmadığını gösteriyor.

An illustration comparing blue collar vs. white collar

TMMOB’un yalnızca “desteğe çağırıyoruz” temalı basın açıklamaları günü kurtarma amaçlı manevralardan biridir. Kendi insanlarını greve katılmaya teşvik etmeye çalışan bir örgütlenme, daha ilk günden kendi üyeleriyle iletişim kurar ve hatta onlarla ortak toplantı yapardı. Ama bunun için ilk önce orada olmak gerek. Fiziki olarak Renault’da, Tofaş’ta, fabrikalarda var olmak gerek. Dışarıdan müdahalenin zavallılığını yukarıda anlattık. Beyaz yakalılar için de aynen geçerli. Destek açıklamalarıyla işin içinden sıyrılmaya kalkmak zavallıca bir hareket.

Diğer beyaz yakalı örgütlenmelerinse kafa karışıklıkları hala devam ediyor. Nasıl etmesin? Çalıştıkları işyerlerinde örgütlenmek yerine, örgütlenmenin ön koşulu olarak “Önce işçi olduklarını kabul etmeleri lazım” bariyerini koyuyorlar. Pratikte örgütlenmek ve doğrudan eylem yerine soyut-simgesel eylem biçimleriyle iştigal ediyorlar. Turnikelerin (yani işyerlerinin) insanları ayırdığını iddia edip, tam tersine “Kariyerini düşün, plazada örgütlen!” diyebiliyorlar. Bu kadar çelişki içinde mesela Bursa’daki mühendislere dert anlatabilmesinin imkanı var mı sizce. Ne diyecekler ki? “Önce işçi olduğunu kabul et, sonra işyerinde değil, meydanda birleş, sonra grevdeki işçilere destek ol!” mu diyecekler? Bu örgütlenmelerin grevlerde ortaya çıkan beyaz yaka faciasına en fazla TMMOB kadar duyarlı olmaları da bu durumu gösteriyor zaten. Belli ki o kavgada henüz onlar yok…

Solun geneli için de bir şeyler söylemek gerek. Bu kadar seçim/sokak/gösteri odaklı olmak yerine biraz da -geldiği gün gibi açık olan- sınıf mücadelesine ilgi gösterseydiniz, işimiz bu kadar zor olmazdı. MİB, arkasındaki fikirler ne olursa olsun, işyerlerinde örgütlenmeyi önüne koymuş pratiğiyle bugün herkese yol gösteriyor. Bu yola girmeye herkes hazır olmalıdır!

6001383

1) O zamanlar bu düşüncede doğruluk payı vardı ve koskoca devrimlerin madara olmasının nedenleriyle ortak bir çok yönü var. Öyle “O ihanet etti”, “Bu öyle olmasaydı başka olurdu” türünden bahaneler değil kuşkusuz. Bir başka yazıda bunu da ele alırız. Ama şimdilik SolFed’in efsane metni “Fighting For Ourselves” daha gerçekçi analizlere bir giriş niyetine okunabilir.

IWW Istanbul • 28/05/2015


Previous Post

Next Post

Leave a Reply