IWW İSTANBUL

ÖRGÜTSÜZ YIĞINLARIN GÖLGESİNDE

8284548Neler oldu, bir kaçını hatırlayalım önce; one minute, kürtaj-rojava, kadın mıdır kızmıdır, camide içtiler, Kabataş, Atatürk müzesinde sinirden hatıra defterini yırtma, İsrail dölü, adli yıl açılışı, Küba’daki “tarihi” cami, defterden silinen Amerikan başkanı, Berkin’in misketleri, paraleller, yolsuzluğu birilerini darbecilikle itham ederek örtmeye kalkma, kadının yeri ve hepsine tüy diken fıtrat meselesi.
 
Bu ne kişisel bir akıl yitiriş, bir çıldırma ne de bir hastalıklı ruh halidir. Bu açıkça bir toplumun yüzyıllık bir yalan ve histerinin dönülmez ufkundaki beyhude çırpınışlarıdır. Son yüzyıllık tarihi arada bırakılmışlığın tarihi olan bir toplumun saçılmadan önceki halidir.Gerçeklikten zaten koparılmış bir toplumda artık gerçeküstü boyutlara varmaya meyleyen yalanları kimseye satamazsınız da ondan daha büyüğünü blöp diye çıkarır masaya koyarsınız. Tarihte nice örneklerinin olduğundan sıkça konuşulur oldu zaten.
Çok iyi biliyorlar ki, toplumun hâkim kılınmış gerçeklik algısından bir anlık sıyrılmasının sonuçlarıyla baş edemezler, tıpkı Gezi de olduğu gibi. Üzerinde tesir ettikleri çalışan sınıfların yaşam koşullarının gerçekleri onların yalanlara bir galebe çalmaya başlarsa vay hallerine. O yüzden dış politikada yaptıkları gibi sürekli eli yükseltmek zorundalar, sürekli bir dibine, bir üstüne, bir daha uca vurmak zorundalar. Yani bu akıl hastalığı değil, gördüğümüz bu sıfat bu toplumun büyük çoğunluğunun tümünde bir buhar gibi yükselip billurlaşan karakterinin en güçlü sıfatı. Onda ne varsa bu toplumda da o var, her türlü kötü huyu sayabilirsiniz. Ama dahası var, toplumun başka yanlarından yükselen bir başka sıfat daha var ve bu yalanlara pek de kanmamış durumda.Ama onların esas korktukları şey sivil toplum değil; çalışan/işçi sınıfı hareketliliği. Sokaklarda kendilerine atılan her taştan suyunu çıkarıp yeni bir yalan daha uydurmak için ellerini sıvazlayıp bekliyorlar. Ama işçilerin karşısına önce mahkeme kararlarıyla grev iptal ederek, mahkemelerde ezerek, işçilerin çalışırken can verdiği acıyla dolu yere polis, toma, asker göndererek hiçbiri yetmeyince fıtrata bağlayıp sıvışarak çıkıyorlar. Ücretleri baskı altına alıp sermayenin karlılığını korumaya çalışıyorlar. Ağaçlarımızı, doğamızı, sağlığımızı satarak, yok ederek yoksullaştırıyorlar. Her gün tüm bunları örüp kapatabilmek için sürekli ulu, tanrısal, ilahi takdir falan fıstık demek zorundalar. Baktın mum zayıflıyor, ver ayarı yeni yalan.Gerçeklikten uzak, gerçek-dışı IŞID gibi. Gerçek-dışılıktaki bu benzerlikleri rastlantısal olmaktan öyle uzak ki. Birinden sıyrılındığında diğeri toz olup tarihin kumlarına gömülecek. Yalanın karşısına gerçeği söylemeye devam ederek duralım. Varsayın ki bir savaşı engelleyemediniz ama savaş bir başladı mı “Nerde o barış diyenler?” diye aranırsınız. Tıpkı kriz geldiğinde “örgütlenelim, birlik olalım” diyenleri arandığımız gibi. Ama sen, o şu bu olurken sessiz durursan, sana tekmeyi bastıklarında, kredi kartların cartladığında, dibi gördüğünde kimse kalmayabilir, çok geç olabilir. Etrafında birlik olmaktan bahsedene sahip çık. Bir işçinin tek dostu işçidir. Ne müdür, ne direktör ne şef ne de patron. Hangisi gerçekten dert eder bu acınası gerçek-dışılığı. Onların kendi mahalleri, kendi parkları, kendi okulları, kendi her bişeyleri var. Hatta tereyağlı ballı ekmek be yahu; düşük ücretler bol çocuk yapınca artacak işsizlikle daha da düşer nasılsa.
 
6876281Gerçekliğinden kopmuş bir toplumda, öcülerin karanlığından eşit, adil bir topluma giden yol, ne 90 yıl boyunca bu öcüye kuluçka olmuş –izm den ne ilahi bir kudretten ne de damarlarında ki asil kandan gelecek. Bu soygunu, talanı yapabilmek için bu öcüler gerekiyordu, şimdi iktidarı korumak için ve sermayenin bekası için eli yükseltmekten başka çareleri yok; yani daha absürd günler var ufkumuzda. Ayar varmek zorundalar sana da ona da, herkese şerbete göre, kimi zaman kaderle, fıtratla, kimi zaman dinle, ırkla ya da bayrakla, dille. Her neyle mümkünse onla. Sana kendini düşman sunmak zorunda. Ancak terörle ayakta kalabiliyor artık.Ücret denen şey ederimizdir. Biz çalışanlara biçilen değer ile bu öcülerin kadına biçtiği değer aynı yerden geliyor. Sonuna kadar, kanının son damlasına kadar sömürme talebi. Onların karı ise bizden çalınmış ürettiğimiz değer. Tek gücümüz değerimiz değil, ürettiğimiz değer var. Öyleyse hayat ordan değişebilir ancak. Bir tavşan ürkekliğinde kriz gelir mi acaba diye korkarak değil. Çalıştığın yerde, iş arkadaşına sahip çık, orda tayfanı kur, kaleni ör, çünkü zor zamanlar, fırtınalar geldiğinde ayakta durmanın yolu bu.                                                                                                                                     Orhan Cahit

IWW Istanbul • 26/11/2014


Previous Post

Next Post

Leave a Reply