IWW İSTANBUL

İŞYERİNDE HAREKET TAKTİKLERİ

6597205İşyerlerinde yalnızca reaksiyon gösteren, yalnızca atıldığında ses çıkaran, geri kalan tüm zamanlarda kapitalist hiyerarşinin her dediğine evet diyen kişiliklerden olmayacaksak, oralarda nasıl çalıştığımıza ilişkin metodlarımızı da yaymamız gerekiyor. Problem çıkan işyerleri dışında örgütlenmeye dahi çalışmayan ya da yalnızca kendisine/sendikaya adam kazanmak için örgütlenen klasik sınıf politikacılarını da bu gibi kişiliklere dahil edebiliriz. (1)

Amacımız asla bizi pasifçe “destekleyen” insanlar bulmak olmadı, olmayacak. “Destekleyicilerin” aktif gibi görünüp pasifçe oy verdiği, aktif de olsa “destek”lediği, para verdiği, birileri bizi kurtarsın diye beklediği hareket şekli, ne kadar sol kılıfa sokulursa sokulsun, ne kadar kızıl ya da kara renge boyanırsa boyansın, burjuva düşünüş tarafından devralınan hiyerarşik kahramanlar mitosunun devamıdır. Amacımız, geleceğin örgütlenme şekillerini keşfetmek, bunları uygulamak ve başkalarının da uygulaması için destek vermek.

O halde önce, geçmişten miras alıp, işyerlerinde günümüze uyarlayarak kullandığımız araçlarımızı özetleyerek başlayalım… 

Propaganda kompleks gerçeklerin anlatılmasına dayanır. Bir konu ne kadar yalın ortaya çıkmış olursa olsun aslında karmaşıktır. Her zaman istisnalar vardır ve o istisnalar aslında konunun tam kalbidir. Eğer bunu unutursanız ve en basit açıklamayı anlatmakta ısrar ederseniz, bu davranış demagojiye giden yolu açar ve demagoji son derece istisnai durumlarda bizim -çalışanları örgütlemeye çalışanların- işimize yarayabilir. Bu sebeple demagoji yapanlar çoğunlukla, ikna etmemiz gereken karşımızdaki insanlardır. Karşımızdaki demagoglar, bizim bu istisnaları anlatış tarzımızla dalga geçer dururlar. Güncel tabirle trollerler. Çünkü onlara göre gerçekler basittir.Bunun aslında onların düşünüşlerinin basitliğinden kaynaklandığını bilirsiniz. Bilirsiniz ki aynı kişilikler mesela 1500’lerde olsaydı dünyanın yuvarlak olduğunu inkar edeceklerdi. Aynı kişilikler kişilerin köle ya da ağasına bağlı olmadığı bir dünyanın olamayacağını iddia edeceklerdi. Aynı kişilikler siyahların kölelik için yaratılmış olduğunda ısrar edeceklerdi. Şimdi bunları yapmamalarının tek sebebi bunların zamanın ruhu tarafından yalın gerçekler olarak kabul edilmesi. Yani kısaca, bunlara itiraz etmek demek saçmalamak demek. Ama bugünkü sorunlara gelindiğinde o kişilikler karşınıza yine çıkıyor ve onlara evrim, çalışanların örgütlenmesi ve tüm üretim ve politika sistemini ele geçirme gereklilikleri ya da Kürt sorunu anlatmanız, onları ikna etmeniz gayet zor.
 
2221256

Ama zor diye bırakacak değiliz. İşyerlerinde örgütlenirken, biyolojiden paleontolojiye, matematikten sosyolojiye-psikolojiye herşey işimize yarıyor. Çünkü toplum denen organizma o kadar karmaşık ve toplumsal düşünüş o kadar çok çeşitli/çelişkili fikirden oluşuyor ki bunların hepsiyle tek tek ilgilenmemiz şart. Özellikle işyerlerinde. (2) Ve bu gereklilik yalnızca daha “entellektüel” sanılan beyaz yakalılara ait de değil. En niteliksiz emek gücü isteyen işyerlerinde bile hergün nelerin konuşulduğuna inanamazsınız. Ama tabi bunları görebilmek, bu ihtiyacı algılayabilmek için bile, en azından işyerinizde örgütlenmeye niyetlenmiş olmanız gerekiyor. 

Ama zannedilmesin ki propaganda yalnızca “anlatmak”tır. Tam tersine, iyi propaganda, bir şeyler yapmak için harekete geçirir. Örgütlenmek için adım attırtır. Yan fabrikadaki grev için para toplattırır. Oraya işyerimizden ziyaret örgütler. Seçimlerde burjuvazinin temsilcilerine oy verilmemesini sağlamaya çalışır. İyi propaganda, iyi hareketler getirir.
 
Bir diğer kadim aracımız ajitasyon. Belli konular üzerinden, insanları ikna için değil, zaten bir şeyler yapmaya ikna olmuş iş arkadaşlarımızı doğru şeyi yapmaya yöneltmek için kullandığımız bir araç.İşten atılma dedikoduları mı çıkıyor, işyerindeki yönetimle herkesin birey birey ya da ortak hesaplaşmasını sağlamak. Zamlar bu yıl enflasyonun altında mı olacak, yönetime bunun kötü bir hamle olduğunu göstermek üzere ortak konuşmalar yapmak. Yemekler kötü ya da sıralar uzadıkça uzuyor mu, yemekhane boykotu örgütlemek. İş arkadaşlarımızı Gezi’ye çağırmak, Gezi sırasında neler yapılabileceğine aktif olarak planlamaları için işyerleri forumları örgütlemek. Beyaz yakalılarda o işyerindeki sorunları İK’nın cellatlarının gözüne sokmak için mail kampanyaları örgütlemek. Bizim sorularımıza verdikleri saçma sapan cevaplara karşı iş arkadaşlarımızın tepkilerini yükseltmek. Mavi yakalılarda bize laf çakan mühendise haddini bildirmek.
 
3342972

Ama kimseyi mağdur, kendinden menkul lider ya da mundar etmeden. Kolektifçe. Hep beraber. Olabildiğince kimseyi arkada bırakmadan. Arkada bırakılmayı hak etmiş yönetimin adamlarına gereken dersleri vererek. Nush ya da tekdir ile, iş arkadaşlarının onun düşman olduğunu bildiklerini hissettirerek. İzole ederek ya da neyi hak etmişse onu vererek.Ama yalnızca sembolik eylemlerle yetinmeden. Hani karşımıza “Şikayet etmeyin, çözüm önerin!” diye çıkarlar ya. Onlar daha bu lafı etmeden çözüm önerimizi dayatarak. Onların hiyerarşisi beğenmese de, inisiyatifin onların elinden kaçıyor olduğunu anladıkları an panikleseler de. Onların paniğini kullanarak. Onların kaşısına doğrudan eylemle çıkarak. (3)Biraz da yeni metodları konuşalım. Bunlar çoğunlukla aslında eskiden beri olan ama bir metod olarak görülmeyen şeyler.
 
Memleri yaymak örneğin. Memler taklit edilebilir hareketler, kelimeler, düşünceler ve rutinlerdir. Geçmişte bazıları propagandanın bir parçası sayılıyordu. Bazısına “örnek olmak” denilip geçiliyordu. Ama artık bunları ayırt edecek bilgiye sahibiz.Örneğin işine sahip çıkan bir çalışan, işini ona öğretmeye çalışan ukala dümbeleği bir müdüre cevap verdiği zaman, bu davranış diğer çalışanlar tarafından kopyalanır. Bu kendi başına yetersiz ama bireysel olarak muhteşem bir davranış şeklidir. Örneğin, patronun ya da müdürün kimliğine, saygınlığına saldıracak lakaplar bulmak ve bunları yaymak. Bu lakaplar, bazı çalışanları etkileyen “saygı” duygusunun panzehiridir. Bu saygı duygusunun, itaat etmenin başlangıcı olduğunu unutmamak gerek. Örneğin geleceğini bildiğiniz bir saldırı için dedikodu ağını kullanmak ve bu saldırıya herkesin hazırlıklı olmasını sağlamak. Öğlenleri ya da molalarda politika konuşmak. Bu iki davranış da, ilk aşamalarda oldukça farklı tepkiler alabilir. Ama sizin yaptığınız iş popülerleştikçe, insanlara yardım ettiğiniz, insanların sorunlarına destek olduğunuz farkedildikçe bu davranış da diğer iş arkadaşlarınız tarafından aynen kopyalanır. Düne kadar en bayağısından futbol, seks ya da alışveriş konuşulan arkadaş ortamları giderek politikleşir ve ortak dertler konuşulmaya başlanır.
 
8501487

Ayrı bir dil yaratmak da sıradan çalışanlar açısından yararlı bir yöntemdir. Bu şekilde müdürleriniz, usta başlarınız, yönetim yalakaları, patronlar hakkında istediğiniz kadar konuşabilirsiniz ve keşfedilme şansınız çok az olur. Ama ayrı bir dil yaratmanın, ayrı kavramlar kullanmanın asıl amacı “biz” duygusunu güçlendirmektir. “Onlar”ın anlayamaycağı, anlasalar da konuşulmasına engel olamayacakları kavramlar, kelimeler, simgeler, kısacası ayrı bir dil, biz sıradan çalışanları onlardan ayırır ve kendisi için hareket eden bir organizmaya dönüştürür. Örgütlenmenizi diğer çalışanlar arasında ilgi çekici kılar.Kolektif çalışmak, kolektif mücadele etmeyi de getirir. Zorunlu mesai mi var? Size değil ama iş arkadaşınıza. Ortak hareket etmek, gelecekte mesaiye karşı ortak mücadele etmenin anahtarıdır. “Mesaiye kalma!” ajitasyonu çekmek kolay. Kalmazsak en iyi ihtimal yavaş yavaş dışlanırız, örgütlenmemiz yoksa ya da çok özellikli bir iş yapmıyorsak bu bizi atılmaya doğru götürür. En kötü ihtimalse anında kapının önüne konmaktır. Fazla mesai karşıtı örgütlenme bu tip ucuz ajitasyonlarla sağlanamaz. Örgütlenerek, her işyerinde ve giderek toplum bilincinde ve oradan da hukuk sistemini zorlayarak politik olarak fazla mesai kavramını bitirmekse mümkündür. Bu yöntemin uzun ve gereksiz olduğunu, işyerlerinde bile değil, sokaklarda, meydanlarda ajitasyon çekerek fazla mesai problemimizi daha kısa sürede bitireceklerini iddia eden arkadaşlara başarılar diliyoruz. Şu kısa olan süreyi de bir söyleseler de, biz de işyerlerinden destek verebilmek için doğru zamanlamayı yapabilsek.
 
Bazı işler bireysel yapılır. Bazı işlerse hep birlikte. Hep birlikte yapılanları zaten kolektif olarak yapmanın bir sırrı yok. Herkesin ortak yaptığı işte yardımlaşma kolektif üretime giden ilk adımdır. Birbirinin yerine geçme, onun yerine çalışma, bunların karşılıklı yapılması kolektivizmin ilk adımlarındandır. Bu tip bir işte çalışan herkes bilir. Patronlar ve yönetim her zaman çalışanları birbirine kırdırtmaya çalışır. Birisi hasta olunca onun işi hemen bir başka çalışana yığılır örneğin. İtiraz edilince de bu iş bitecek denilip kesip atarlar. Gelmeyenden maaş keserler ama işi sırtlanan çoğunlukla ekstra para almaz. Ama bu tip işyerlerinde – özellikle tekstil- karşılıklı yardımlaşma, hasta olan kişinin işlerinin yönetim birilerini kurban seçmeden ortaklaştırılması, yönetimi endişelendirir. Atölyede yönetimin inisiyatifi alacağı türden bir huzursuzluk çıkarması için gerekli kişiler devreye sokulur. Bu kişiler bazı durumlarda bilerek kavga bile çıkartırlar. Böyle durumlarda işyeri birliğinin bu kişileri dışlama ya da yukarıda bahsettiğimiz verdiğimiz nush-tekdir türü uyarılarda bulunması son derece normaldir. Bu tip işyerlerinde asıl problem uzmanlık isteyen bilginin bir kaç elde toplanması ve kıskançça korunmasıdır. Kolektif çalışıp, kolektif mücadele etmek isteyen bir işyeri birliği için bu tip bilgiler birliğin tüm üyeleri tarafından yayılması gereken bilgiler olarak tasniflenir, öğrenilir ve öğretilir. Bunları öğrenmek zaman ve emek ister, doğru. Ama bunlar yapılmadan da patronun kazığı atmasını beklemek kadar saçma bir şey yoktur.Asıl problem bireysel yapılan işlerde. Bu işlerde dahi, işin kendisi tek başına bir değer yaratmaz. Bizler zanaatkar değil, işçiyiz, çalışanız. Dolayısıyla bireysel olarak yaptığımız işin ürününün, hemen ardından bir başkası tarafından başka bir işin girdisi olarak kullanılacağını iyi biliriz. Böyle durumlarda kolektif çalışmak, toplam işin kendisine katılan herkesin, diğerlerinin işleri hakkında da bilgi sahibi olmasını gerektirir.
 
8409949Bu düşünceye karşı en bayağı itiraz, ortak yapılan işlerdekiyle aynıdır: Neden daha fazla öğreneyim? Buna bayağı bir cevap verebilirdik: Beyin bedava! Ama ikna etme amacımız olduğu için şöyle cevap veriyoruz: Kendisini egemen sınıf olarak örgütlemeye çalışmayan sınıf, köle olarak kalmayı hak eder! Egemen sınıf yalnızca zor aygıtlarını, yalnızca ideolojik üretimi elde tutan sınıf değildir, aynı zamanda bilimi, sanatı, mühendisliği, know-how’ı, karmaşık ekonomik sistemlerin anahtar noktalarını, neyin nasıl yapılacağının bilgisini elinde tutan sınıftır da. Bu sınıfın ya da bu sınıfın beslediği maaşlı elemanların bilgisi elimizde olmazsa, isterse en bi kızıl komünist partisi iktidara gelsin, isterse en bi karasından anarşistler iktidarı yok etsin, ya ekonomik sistemi çökertir ya da “uzmanlar” adıyla eski bilgi sahiplerini parayla tutmak zorunda kalır. Bal tutan hep parmağını yalayacağı için de o sistem giderek uzmanlardan -bürokrasiden- oluşan malum diktatörlük haline geliverir. SSCB’nin öyküsünü ajanlarla, ihanetle, kişilerin yaptıklarıyla açıklamak kolay. Asıl problemse her zaman bu olmuştur.Örgütlenmek tüm bu araçların ortasında duruyor. Bu araçların kullanılabilmesini sağlıyor. Bu araçların yan etkilerini azaltıyor. Yeni araçlar keşfedilmesine, uygulanmasına yol açıyor. Tek başına bir hiçiz. Başka çalışan arkadaşlarımızla ise çok şeyiz. Ve tüm çalışanlar yan yana geldiğinde biz herşeyiz.Örgütlenmek deyince organize olmaktan bahsediyoruz. Bu bir savaş. Bu bir sınıf savaşı. Onların aldıkları payla bizim aldığımız pay aynı pastanın dilimleri. Yani ya biz daha fazla alacağız, ya da onlar. Bunun lamı cimi yok. Bizim bu savaşta herşeyi ama herşeyi kullanmamız gerekiyor. Çünkü karşı taraf da aynı şeyi yapıyor. Üstelik devlet onların elinde. Gazeteler, televizyonlar, mahkemeler ne varsa onların emrinde.

Bu savaşı bizim kazanacağımız çok açık. Çünkü onlar biz olmadan ekonomilerini devam ettiremezler. Bu kadar malı kim tüketecek, değil mi? Oysa biz, onlar olmadan tüm sistemi gül gibi idare edebiliriz. Patron-müdür tayfasının ne yaptığını bir düşünün. Göreceksiniz ki, onlar olmadan da herşey idare edilebilir. Tek engel, bizim örgütsüzlüğümüz. Tek engel stratejik bilgileri kendilerine saklamalarını, dolayısıyla bizim yönetemeyeceğimiz inancını bizlere aşılamalarını sağlayan örgütlülükleri.Örgütlenmek deyince de, soyut bir şeyden ya da illegal örgütlerden, yasal partilerden bahsetmiyoruz. Doğru olduğunu düşünen oralarda çalışsın tabi ki. Çözümlerinizi oralarda bulabiliyorsanız buyrun. Ama hayatınızın 8-16 saatini kapsayan işyeri problemlerinizi, yani hayatınızın merkezindeki problemleri oralarda çözemeyeceksiniz, haberiniz olsun. Çözebiliyorsanız, bize de haber verin, oralara biz de katılalım.
 
6271986

Biz asıl, işyerinizde kuracağınız birliklerden bahsediyoruz. Ortak alınacak kararlardan, patrona, müdüre, yönetimin maymunlarına karşı sürdürülecek savaşı idare etmek için konuşmak, harekete geçmek, planlar yapmak ve kazanmaktan bahsediyoruz. İşyerini aşan sorunlarda, ortak hareketi planlamak üzere diğer işyerlerinde, diğer sektörlerdeki arkadaşlarımızla plan yapmaktan, onların dertlerini bilmekten, onların dertlerini kendi derdimiz gibi kabul etmekten ve dayanışmaktan bahsediyoruz. Hükümetlerin aldığı zenginleri kollayan önlemlere karşı ortak olarak neler yapılabileceğini, uluslararası sorunlara dahi nasıl müdahale edeceğimizi konuşmaktan bahsediyoruz.Kısacası politika yapılamaz denen yerlerden başlayarak örgütlenmekten, organize olmaktan, giderek bağımsız bir politik hareket yaratmaktan, geleceği bugünden inşa etmekten bahsediyoruz. Bunun odağı, işyerleri dışında “örgütlenmiş” sendikalar, dernekler, gruplar, partiler değildir. Vursan düşecek, ilk darbede arabeske başlayan, hamasi edebiyatla kendisine “destekçi” toplayan artık klasikleşmiş altı boş sol politika değildir. Bunun odağı işyerleri birlikleridir!
 
Notlar:1) Bir siyasi düşünce olarak değil, bir kişilik olarak. Çünkü burada kendi siyasi düşüncelerinin mantıki sonuçlarına varmadıkları, aksine siyasetlerini kişiliklerine endeksledikleri çok bariz görülüyor. Sabırla bir örgütlenme inşa etmektense, zaten örgütlenmiş ve gözle görülür hale gelmiş bir mücadelenin “kahramanı”, “lideri”, “sahibi” olmak istemek politik bir tercih değil, patolojik narsisizm denilen kişilik çeşidinin hareket tarzıdır.
2) Ekonomizm denen ve işyerlerinde yalnızca ekonomik ajitasyona dayanan politikaların “düşülecek” bir tuzak olmadığı, neyi amaçladığınızla ilgili olduğu burada çok net. Öyle yüzlerce yıl sonrasının nihai amaçları değil, “Bugün nasıl bir yaşam istiyorsunuz?” sorusunun yanıtı olarak amaçlardan bahsediyoruz. Yoksa kime sorsan herkesin eşit olduğu bir dünya istiyor zaten.
3) “Doğrudan eylemi, senin kontrol edebileceğin herhangi bir araç, taktik veya strateji olarak düşünebilirsin. Bunun anlamı, kullanılan taktiklerin doğrudan senin problemine çare olmasıdır. Dümdüzdür, basittir ve ona güvenebilirsin. Onun başarısı ya da yenilgisi düşüncenin ne kadar iyi olduğuna, onu ne kadar güçlü uyguladığına, problemine ne kadar uygun olduğuna bağlıdır.
Senin problemini düzelteceklerine söz veren birilerine oy vermek doğrudan eylem değildir. Grev, iş yavaşlatma, işyeri işgali doğrudan eylemdir. Senin durumuna sempati ve destek toplamak için medyaya duyurmaya çalıştığın sembolik eylemler doğrudan eylem değildir. Proteston için hangi taktiği kullandığın önemsizdir. Ama grev çadırında başka bir sendika, başka bir işyeri, başka bir milletten bir iş arkadaşınla direnmek doğrudan eylemdir.

Bir Daha Düşün! IWW’ya Giriş – Tim Acott

 
                                        197693

IWW Istanbul • 28/09/2014


Previous Post

Next Post

Leave a Reply