IWW İSTANBUL

Bir Daha Düşün! – IWW’ya giriş – Bölüm 1

Dayanışma

Çalışan insanların bugünün ekonomisinde tek bir gerçek seçenekleri var. Bize daha fazla ve daha derin yoksulluk getiren büyük iş dünyası düzenine karşı direnmek zorundayız. Modern zamanlarda ilk kez ücretler ve kazanımlar azalırken kârlar yükseliyor. Geçmişte eşitsiz olsa da ücretler ve kârlar her zaman birbirlerine bağlıydı. Şimdi ise oyun değişti. Eğer bu akıntıya karşı koymazsak, daha da yoksullaşacağız. Asya’da ve Orta Amerika’da gördüğümüz çalışma şartları “Batı Demokrasileri”nde yaşayanlar için bir gelecek emaresi.

Bu sefalet dalgasından kaçınabilmek için tek umudumuz var. O umut, o araç da dayanışma. Her bir çalışan bir başka çalışan için ayağa kalkmalı. Nerede yaşadığının ya da nereden geldiğinin hiç bir önemi yok. Erkek ya da kadın olmanın, genç ya da yaşlı olmanın önemi yok. Bir arada durmalıyız. Herhangi bir çalışanın her kaybı hepimizin kaybıdır. Ve çalışan sınıfın herhangi bir parçasının her kazanımı, hepimizin zaferidir.

Bir arada durmalıyız. Grev kırıcıların mallarını, onların ürünlerini almayı, grev çadırından vazgeçmeyi reddetmeliyiz. Sınırları ve denizleri umursamamalıyız. Her bir çalışan mücadelesini desteklemeliyiz, sanki o tamamen bizim mücadelemizmiş gibi. Çünkü aslında o zaten bizim mücadelemiz.

Biraradayken kazanabiliriz. Bir aradayken bu dünyayı yaşanacak, çocuklarımızı büyütecek, yaşlılığımızı geçirecek daha güzel bir yer haline getirebiliriz.

DOĞRUDAN EYLEM

Doğrudan eylemi, senin kontrol edebileceğin herhangi bir araç, taktik veya strateji olarak düşünebilirsin. Bunun anlamı, kullanılan taktiklerin doğrudan senin problemine çare olmasıdır. Dümdüzdür, basittir ve ona güvenebilirsin. Onun başarısı ya da yenilgisi düşüncenin ne kadar iyi olduğuna, onu ne kadar güçlü uyguladığına, problemine ne kadar uygun olduğuna bağlıdır.

Senin problemini düzelteceklerine söz veren birilerine oy vermek doğrudan eylem değildir. Grev, iş yavaşlatma, işyeri işgali doğrudan eylemdir. Senin durumuna sempati ve destek toplamak için medyaya duyurmaya çalıştığın sembolik eylemler doğrudan eylem değildir. Proteston için hangi taktiği kullandığın önemsizdir. Ama grev çadırında başka bir sendika, başka bir işyeri, başka bir milletten bir iş arkadaşınla direnmek doğrudan eylemdir.

Bize verilenlerin nasıl geri alındığını görmek için tarihe kısa bir göz atmak yeter. Kalacağını umabildiğimiz kazanımlarımız yalnızca kendi ellerimiz ve yüreğimizle savunabileceğimiz ve alabileceğimiz şeyler. Zenginler ve onların hükümetleri tarafından zaman zaman bize atılan diğer kırıntılarsa her zaman geri alınır.

İktidar egemen sınıfın kârlarına hizmet eder, her zaman da böyle yapacak. Gelecekte de onlardan umabileceğimiz şey aynı: Belki bir ara bir sus payı. Kafamızı karıştırmak ve bizim irademizi zayıflatmak için. Ama çoğunlukla polis botu, copu ve hapishanedir. Oysa doğrudan eylem ve dayanışma başarı demektir!

Mücadele ve savunma için güvenebileceğimiz taktikler, bizim -çalışan insanların- kontrolümüzde olanlardır. Doğrudan eylem kafa karıştırıcı sisi dağıtır. Gizleri açık eder. Kendimizi korumak için bir arada durmalıyız ve birbirimiz için ayağa kalkmalıyız.

HER ÇALIŞAN BİR SENDİKAYA İHTİYAÇ DUYAR.

Yıllardan beridir sendikaların üye sayıları adım adım düşüyor. Sendikal hareketin bürokratik doğası ve işçileri satışını düşünürsek çok da şaşılacak bir şey değil. Çalışan insanların çoğunluğu bugün sendikalara inanmıyorlar. Nasıl inanalım ki?

Herşeye rağmen, çalışan insanların çıkarlarını savunacak ve ilerletecek bir çalışan sınıf örgütlenmesine hala ihtiyaç var. Bu sendikadır. Buna ihtiyacımız var. Hiç kimse bizim için ayağa kalkmayacak. Partiler oylarımız için yalvaracak. Ama gerçekte para son sözü söyler. Ve şu an patronlar gerçek paranın sahipleri. Onlar politikanın gerçek sahipleri. Bizim tek seçeneğimiz sendika.

Bu sendikaları doğru inşa etmeliyiz. Onları kontrol edebileceğimiz, güvenebileceğimiz, yalnızca bizim için çalışan patronlara, bürokratlara ve politik aylaklara ihtiyaç duymayacak şekilde inşa etmeliyiz. Bu sendika demokrasisi demektir. Bu bize direk olarak rapor verecek geri çağırılabilir görevlilerin seçilmesi demektir. Bu önemli tüm kararların doğrudan üyeler tarafından verilmesi demektir. Bu, bir işin, bir eylemin, bir grevin en alttaki çalışan tarafından kontrol edilebilmesi ve kararlaştırılabilmesi demektir. Bu tüm üyelere bütçe konusunda tam açıklık demektir.

Bu, bu işleri şu ana kadarki sendikaların yaptığından tamamen farklı yapmak demektir. Bu IWW içinde yaptığımız gibi yapmak demektir.

SENDİKA DEMOKRASİSİ

Çalışan insanların, eğer bir sendikaya üyelerse, çoğunluğunun üye olduğu sendikalar, bugün dünya üzerindeki en demokratik olmayan örgütlenmeler. Görevliler atanır, seçilmez. Toplu sözleşmeler kapalı kapılar ardında halledilir ve yalnızca onaylama için üyelere sunulur. Yerellerdeki cesur üyeler bastırılır. Sendika patronları hayat boyu değişmezler, hiç bir zaman yeniden çalışan olma ihtimaliyle karşılaşmazlar, aslında hep o mevkide yer almışlardır.

Acaba sendika üye sayılarının düşmesinden ve çalışanların liderlerine güveninin neredeyse sıfır olmasından endişe ediyorlar mıdır? Acaba mücadele ederek kazandıklarımızı geçmiş yıllarda kaybetmemiz kaza eseri midir? Modern çalışan hareketi için bu satışlar, tatlı sözleşmeler, sendika badigardları ve zengin sendika bürokratları bilindik şeylerdir. Ama mücadeleci ve örgütleyici üyeler geçmişe ait antika şeyler olarak düşünülürler.

Kendimizi ve ailelerimizi savunurken sendikalarda birlikte yer almalıyız. Zenginlerle ve onların hükümetleriyle yüzleşmek için birleşik güce ihtiyacımız var. Sendikalara ihtiyacımız var ama ihtiyacımız olan sendika demokratik bir sendika. Başka nasıl patronların ihtiyaçlarını değil kendi ihtiyaçlarımızı savunabiliriz ki? Başka nasıl kendi mücadelemizi kendimiz kontrol edip, kendi konularımızı ve kendi hedeflerimizi belirleyebiliriz ki? Bizim üyelerin kontrolünde, kendi amaçlarımız için mücadele edebilmek için üretim alanlarına doğrudan ve demokratik olarak bağlı demokratik sendikalara ihtiyacımız var. Sendika bürokratları çalışanlar için ayağa kalkamaz, asla da kalkmayacak. Bir arada kendimiz için demokratik bir sendikada ayağa kalkmamız gerek. Eğer sendikamızı ve onun liderliğini kontrol edemezsek, onlara güvenemeyiz. Bu bu kadar basit!

IWW BİR FİİLDİR

Sendikanın asıl değeri ne yapabildiğinden belli olur. Sizin için ve sizin sınıfınız için ne yapabildiğine. Ne yapmaya ihtiyacınız varsa, o şekilde yapmak için onu kullanabilmenize. Yapmak bir fiildir. Eylem’den bahsediyoruz.

Ortak gücümüzle ya da ortak eylemimizle işteki ortak problemlerimiz üzerine bir araya geldiğimizde, bir şeyler yaparız. Kimi zaman önemli olmasına rağmen yalnızca üzerinde konuşmayız ve yerine göre değerli olabildiği halde reklamcılık ya da büyük showlar yapmayız. Ne gerekiyorsa onu yaparız. Dil bilgisi kuralları içine koyarsak, biz “özne”yiz, ve problemimiz “nesne”miz. Ve bir şeyler değiştirmek için bir şeyler yaparız. Yapmak “fiil”dir.

İngilizce “wobble” fiili işteki bir problemi göstermeye çalışan bir grup eylemi olarak kullanılır. İşi “wobble”lamak, iş bırakmak, iş yavaşlatmak ya da patronla iş zamanı içinde “gevezelik etme”ye gitmektir. Basitçe, doğrudan problem neyse onu çözmek üzere bir araya gelmektir. Hepsi bu.

Bunlar her zaman, her işyerinde olan şeyler. İşteki günlük yaşamın gerekli bir parçası. Sen de bunu yapabilirsiniz. Sen ve iş arkadaşların, işinizde, durumu daha iyi yapabilmek için “wobble”layabilirsiniz. Bu işin kontrolüdür ve kendi sağlığımız ve emniyetimiz için yerleştirmemiz ve korumamız gereken şeydir. Değerli zamanımız için iyi bir telafi imkanı sağlar. Eğlence, kazanç ya da modern iş dünyasında yaşamlarımıza işleyen yalnızlıktan ve sıkıntıdan kurtulmak içindir.

İyi “wobble”lamanın yolu sendikadır. İşbirliği ve aynı ihtiyaçlar ve koşullardaki insanlarla birlikte uyum içinde çalışma anlamında basit bir birlik. Mesela, bir sonraki gün birlikte çalışacağınız insanlarla. Yalnızken, zayıfız ve etkisiziz. Birlikteyken, kendi gücümüzle muhteşemiz. Yalnızca, ortak çıkarlarımız için, dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için bu gücü organize etmemiz ve kullanmamız gerek. Birlikteyken başarabiliriz. Yalnızca artık yapmaya başlamamız gerek. Hadi harekete geçelim.

ÇALIŞAN SINIFLA İŞVEREN SINIFININ ORTAK HİÇ BİR ŞEYİ YOKTUR

Çalışan sınıfla işveren sınıfının ortak hiç bir şeyi yoktur. IWW’nun temel metninde böyle der. Bu bizim iş ilişkilerine ve sendikacılığa temel yaklaşımımız. Bu duruma bir göz atalım.

Bu demek değil ki, çalışanlar ve patronlar ayrı türler, aynı kirli havayı solumuyorlar, aynı suyu içmiyorlar. Tabi ki, çalışan sınıf semtlerindeki hava ve su onların tepelerdeki korunaklı evlerindekilerden daha kirli. Ama bunun anlamı, doğaları gereği birbiriyle çelişkili iki sınıf var demek.

Tamamen kontrol altında ve pasif ucuz emek, patronlar için iyi, çalışanlar için kötüdür. İş üzerinde, iş şartları üzerinde, görevler ve yöntemler üzerinde tam kontrol ve değerli zamanımızı maksimum telafi etmek, çalışanlar için iyi, patronlar içinse ölüm demektir. Tabi, bunu engellemek için dişiyle tırnağıyla savaşırlar. Bir aslanın bir ceylandan nefretinden daha fazla kişisel bir şey değildir bu. Yalnızca doğal, kişisel olmayan, ihmal edilemeyecek ya da savuşturulamayacak ekonomik düşmanlıktır. Bizim yaşamlarımızı, kapitalistlerin ve onlar gibi olanları yöneten temel prensiptir.

Eğer bir patron çalışanlarıyla fazla içli dışlı olursa ve onların kankası olmaya çalışırsa, işleri kötüleşir. Eğer çalışanlar patronla içli dışlı olurlarsa, çok daha kolay sömürülür ve ihanete uğrarlar. Bu ikisi ekonominin kişisel olmayan düzleminde doğal düşmanlardır. Aynı ibadethaneye gidebilirsiniz, hatta aynı barda içebilirseniz de, hiç farketmez. Kendi çıkarlarınızı tehlikeye atmadan uzun süre diğerinin çıkarlarını umursayamazsınız. Bu, günlük hayatta dikkat edilmesi gereken her çalışan için açık ve gayet basit bir kuraldır. Akıllı patronlar unutmazlar. Bu garip bir şey değildir. Pratik ve sağduyulu bir harekettir.

Sendikalizmde radikal olan şey mesela problemlerin asıl nedenine ve tedaviye yönelmiş olmasıdır. O sınıf dayanışması demektir. Tüm işçiler aynı sınıf düşmanlarına sahip oldukları gibi, aynı çıkarlara da sahiptir. O sendika demokrasi demektir. Biz orada hep birlikteyiz ve yalnızca gerçek bir taban kontrolü sendikaya kararlılık ve güven verebilir. Güvenebileceğimiz tek şey yine kendimiziz ve doğrudan kontrol etmediğimiz bir sendika çıkarlarımıza gerçek bir tehlikedir.

O militanlık demektir, çünkü o devam eden kazanılması gereken sınıf savaşını açığa çıkarır Buradaki “savaş” sözcüğü, eğer sonuçtaki yıkıma bakarsanız o kadar da güçlü bir terim değil. Kendi çıkarlarımızı ve güvenliğimizi kazanmak için dişimizle tırnağımızla savaşmak zorundayız. Bu bir savaş, arkadaşım! Olabildiğince çirkin. Burada sıkışmış kalmış durumdayız ve yalnızca doğru dürüst örgütlenerek ve iyi dövüşerek ileri gidebiliriz.

Çalışan sınıfla işveren sınıfının ortak hiç bir şeyi yoktur. Bu açık bir gerçek ve bunun göz ardı edilmesine izin veremeyiz.

KISACA İŞ YASALARI

İş hukuku, bir kişinin üniversiteye gidip doktora derecesini alabileceği ve karlı bir kariyer edinebileceği bir öğrenim dalıdır. Her sene bir araba alabilir, tepede büyük, güzel bir evde yaşayabilir, bir kadın ya da kocaynın para kazanmaya için evden çıkmasına hiçbir zaman gerek olmayabilir, bir şehir klubüne üye olabilir, güzel giysiler giyebilir, çocuklarınızı Yale veya Vassar’a gönderebilirsiniz. Aslında tüm tartışma da bu. Tabiki bu kadar çoğunu günün çoğunu harcadığınız savunduğunuz insanlarlarla yapamazsınız, o halde avukatlar ne yapar? Bu özel bir uzmanlık ve iyi kazandırıyor.

Yalnış anlaşılmasın. Avukatlarımızı takdir ediyoruz, özellikle biz o sanık sandalyesinde otururken. Gerçekten onların keskin olmalarını ve bu iş hukukunun karmaşık dokusunun herbir ayrıntısını bilmelerini istiyoruz.

Fakat sizin ve benim hukuk fakültesinde okuyacak veya büyük bir üniversiteye gidecek para ve zamanımız yok. Fakat iş hukunun temel yasalarını ya da hayatımızı nasıl günlük iş yaşamızı nasıl etkilediğini anlamaya ihtiyacımız var.

İşte burada bir ozetleyelim. İş hukuku patronlar ve onların devletleri tarafından yaratılmıştır ve hukuk sistemi seni, beni ve diğer çalışanları zaten bizim olan pastanın bir parçası için savaşmak ve biraraya gelmekten alıkoymak, isteyeceklerimiz ve birgün alabileceklerimiz ve tümü için korkutmak için vardır. İşin aslı budur. İş kanunları, grev erteleme yetkileri ve geri kalanların arkadasındaki temel düşünce, seni hukuk karşısında biçare bırakmaktır. Gerçekten istersen iyi kötü bir sendikan olur olmasına, ama o da sadece belirli şeyler için savaşabilir ve belirli konularla ilgilenebilir. Fakat iş hukukçuları burada devreye girer, senin çözemeyeceğin ayrıntıları bilirler, içtihatları, teammülleri, örnek davaları bilirler. Sen ise sabırla beklemelisindir. Ama bu sırada patronun alıp makinaları kaçırabilir, şirketini iflastaymış gibi gösterebilir, sana karşı iftiralar atabilir, karşı davalar açabilir, tanıdıklarını yollayıp seni davandan vazgeçirmeye çalışabilir, tehdit edebilir, kara listelere aldırıp bir daha iş bulamamanı garantileyebilir. Ama sen eylemlerini yine de bu belirli yasal biçimler içine kısıtlamalısındır, fakat patronun sana karşı kozlarını oynayabilir ve sonra da hiç bir şey olmamış gibi çekip gidebilir. Onların avukatları, bizimkilerden daha büyük, davaları zaman aşımına uğratabilirler, çünkü maliyetleri çok daha yüksek. Bir de bu zenginlerin avukatlarının kullandığı arabaları görmelisin!

Özgürlüklerin oldukları söylenen ülkelerde, bu durum sizi şaşırtıyor mu ? Şaşırtmamasını umuyorum. Gördüğünüz gibi, bu gerçek bir demokrasi değil, çünkü ekonomik kararlar bu şekilde alınmıyor ve onlar alınan diğer tüm kararların altını çiziyorlar. Para akışı, ürünler, mallar ve hizmetler, yemek ve barınma, tıbbi koruma ve tatil gibi tüm bu şeyler, diğer karar alma sisteminin altında giriyor. Buna kapitalizm diyebilirsiniz ya da toplu kurallar ya da iş ya da hangisini seçiyorsanız, fakat buna kesinlikle demokrasi diyemezsiniz. Buna herkes güler. Bu nedenle, hukuk halkın değildir, halk tarafından yapılmış ya da halk için değildir. Öğretmenlerin bize söylediği şeylerin önemi yok. Ne yazık ki, işler böyle değil.

İş hukuku, büyük işletmelerin kazançlarının devlet ve hukuk sistemi üzerindeki hükmü veya mahsülüdür; yani, kendini hazırlamalı; ne söylediğin ve yaptığın konusunda gerçekten dikkatli olmalısın. Eğer onların kurallarını onların yoluyla oynamak istiyorsan, sistemin bir parçası olmaya devam et. Seçimden seçime oy ver, birilerini şu ya da bu partiye oy vermeye ikna et ve onu bekle. Bunun gidilecek akılcıl bir yol olduğu zamanlar belki vardır. Fakat patronun oyun alanını belirlemesine ve tüm denetim ve insiyatifi eline almasına izin verme.

Bu bir sokak kavgası, kapkaççılık, soğuk ve hesaplanmış saldırı ve kendini yapabildiğin en iyi şekilde korumak zorundasın. Şefinden, en son çalışana kadar herkesi izle ve yaratıcılığını ve özellikle de birlikte çalıştığın insanlara yardım kullan, edinebildiğin her strateji, taktik ve parlak fikri elinin altında tut. Eğer onların oyun alanını ve kuralları belirlemesine izin verirsen, basitçe kazanan taraf olmayacaksın. Bu kadar basit. Ve bu, arkadaşım, kısaca iş hukukudur.

Hayır aslında o kadar basit değil. Fakat çevremizdeki tek oyun, devam etmenin tek yolu, senin genel problemlerinin tek çözümü bu. IWW’ya bir göz at. Üzerine bir düşün, bir daha düşün, sınıfının birliğine katıl ve emeğinin ürünü için savaş, IWW’lunun yolu budur. Onların tüm kontrolü eline almasına, borularını öttürmelerine ve kuralları belirlemelerine izin verme. Bu bizim oyunumuz. İşi yapan bizleriz. Biz işleri hallederken, onlar haksız kazanç elde ediyorlar. Ekonomiyi kontrol eden bizleriz. Eğer biz kendimizi kendi alanlarımızda geliştirmek için demokratik olarak örgütlersek, zaten ürettiğimiz varlığı paylaşabiliriz ve işin paylaşılmasıyla hepimize yetecek kadarına sahip oluruz.

ASLA UNUTMAYACAĞIZ

Asla unutmayacağız” Bir çok eski IWW çıkartması ve posteri böyle söyler. Özellikle 1920’lerdeki posterler. Yüzlerce üyemiz sendikalizm, sabotaj ve isyana teşvik suçlarından Amerikan hapishaneslerinde tutsak kaldığı 1920’lerin başlarından itibaren. Açık ki, bu sloganın bir anlamı o arkadaşlarımız yeniden özgür olana kadar onları unutmayacağımız. Ve unutmadık da. Sınıf mücadelesinin en yoğun olduğu o zamanlarda kilit altındaki kardeşlerimizi serbest bırakmak için gücümüz yettiğince her şeyi yaptık. Fakat slogan bir başka anlama daha geliyor. Sınıf savaşı bir kez daha kızışırken, bugün bu sloganı çok daha keskin uygulamak, daha da derinleştirmek gerek. Bu slogan merhum yoldaşımız, şarkı sözü yazarı Bruce “Utah” Philips’in bahsettiği güçlü hafızayla ilgili. Yine onun betimlemesiyle, o bizim en tehlikeli silahımız ve en muhteşem aracımız.

IWW Istanbul • 14/09/2016


Previous Post

Next Post

Leave a Reply