IWW İSTANBUL

Kariyer Üzerine

Bu yazı arşivimizdeki iki yazımızın güncellenmiş halidir. Güncelleğini hala koruduğu için tek parça halinde yeniden düzenleyip yayınlıyoruz.

Kariyer özlemi beyaz yakalıların örgütlenmesi önünde en büyük engel gibi görünüyor. Birbirleriyle dalaşanlar, yanındakini ezmeye çalışan kişilikler, ayarı kaçmış rekabet vs… Bu durum yalnızca bir “title” rekabeti olsaydı bizi o kadar da rahatsız etmezdi. Bu işe kafayı takmışları basitçe dışlardık ve örgütlenmemize bakardık.

Gerçekten de toplumda birçok “kendini özel hissetme” mekanizması mevcut. Yüksek gelir seviyesinde araba-lüks yaşam olanakları rekabeti varken, orta gelir seviyesinde saat markalarından giyilen giysilere ve daha da düşük gelir seviyesinde cep telefon markalarına kadar bir çok “Kendin ol!”, “Diğerlerinden farklı ol!” mekanizması var. Problem bu özlemin var olması ve bir title rekabetine yol açması değil, gerçek gelirlere de etkimesi. Yani diğerlerini ezip, üste çıkarsanız gerçekten de geliriniz artar. Bu da birçok insana, müdürünün gözüne girmek için yanındaki çalışanı ezmede yeterli bir neden sağlıyor.

brokenstairs

Bu sebeple “etik çözüm” diyebileceğimiz, “Kariyer yapma!”, “Başkalarını ezme!”, “Bir karıncayı bile incitmemelisin…” türü söylemler bugüne kadar işe yaramadı. Bu mekanizmaları hiç kullanmamalıyız denemez elbette. Ama insanlar üzerinde yeteri kadar etkili olmadığı, insanları örgütlülüğe itmediği de bir gerçek. Bu çözümün bir de dezavantajı var. O da bu düşüncelere sahip olanların çoğunluğunun işyerlerinde “loser”lar olarak görülmesi. Daha doğrusu, rekabet içinde kendi geleceğine güvenle bakan toy birine bu tür bir söz söylerseniz, onun tarafından rekabete girmiş ve yenilmiş gibi görünmeniz yüksek bir ihtimaldir.

 

Ne Anlatabiliriz?

Burada bizim söyleyeceğimiz birçok şey var. Onlardan ilki şu: Ortalama bir hesapla her on kişiye bir müdür düşüyorsa, gelecek 10 yıl içinde her çalışanın müdür olması için beyaz yakalı miktarının ve Türkiye ekonomisinin 10 katına çıkması gerekiyor. Bu, birçok durumda müdürlük hayalleri kuran kariyer heveslilerini etkileyen bir hesap. Yani büyük çoğunluğumuz kariyer basamaklarını başarıyla tırmanıp muhteşem seviyelere ulaşamayacak. Yıllar geçtikçe deneyim icabı alt-orta düzey yönetici olabilecekleri bile belirsiz.

Bir ikincisi 1700-1800’lerin Güney Amerika kahve çiftliklerinde olan şey: Bir kahve plantasyonun başında çoğunlukla İspanyol efendi ve eşi çocukları vs. olur. Oysa bu insanların birkaç on katı zenci köleleri vardır. Peki nasıl olup da o zenci köleler kendi efendilerini öldürüp kaçmaya çalışmazlar? Bunu sağlamanın yolu çok basittir. Yaşça büyük ya da diğerlerini yönetme gücüne sahip olanları (fiziksel olarak daha güçlüleri mesela) yarı-özgür/özgür/kendini özgür sanan konumuna getirip, ellerine birazcık para sıkıştırıp yönetsel işleri yaptırırlar. Bu yolla onların diğer kölelere egemen olması sağlanır. Birçok durumda ellerine silah bile verilir. Onlar da daha alt düzeydekiler arasında kendilerine bilgi getiren, ayak işleri yapanları biraz rahat ettirirler.

Bu en alttakilere kadar ilerleyen bir mekanizmadır. En alttakiler bir üsttekinin elde ettiği özgürlükleri, konumu görür ve yukarı çıkabilmek için diğerlerini aynı şekilde ezmeye çalışır. Böylelikle mekanizma kurulmuş olur. Bunlar dışında davranıp, sahiplerine karşı ayaklanan köleleri diğerlerine örnek olacak şekilde öldürmek ya da cezalandırmak da son çözümdür.

Sanırım size tanıdık gelmiştir. CEO’lar, üst düzey yöneticiler, orta düzey yöneticiler, alt düzey müdürler, müdür yavruları, en alttakiler, terörle mücadele timleri, kara listeler vs. dersek herhalde daha anlaşılır olur.

Slavery_4b599d_5013278Yani kariyer rüyasına kendini kaptırmak köle olmayı kabul etmek demektir. Elde bu tip o kadar örnek var ki… Mesela müdürler yönetsel işlerle uğraştıkları için bir süre sonra -bazı durumlarda birkaç yıl içinde- teknik yeterliliklerini ya da insanlarla birlikte çalışma yeteneklerini kaybederler. Bir kere teknik yeterliliğinizi kaybettikten sonra o şirkete bağımlısınızdır. Çünkü piyasa müdürden çok çalışan aramaktadır -her on çalışana bir müdür-, siz teknik olarak yersiz olduğunuz için sizi alıp en alttakilerden de yapamazlar. Dolayısıyla şirketinizin politikasına kölece uymak zorundasınızdır ve böylece hiçbir konuya itiraz yapamaz hale gelirsiniz. İnsan at dediklerinde insan atarsınız, bu iş bitecek dediklerinde elemanlarınızı kölece çalıştırırsınız, dans et dediklerinde önden reveransın en kibarını siz vermek istersiniz. Yani kariyer yapan daha da köle olan demektir. Onların kurtulma şansı diğerlerinden çok daha az.

Mesela bir üçüncüsü şirket verimliliğinin düşmesidir. Özellikle Türkiye’de verimlilik üzerine yapılmış bilimsel çalışmalar son derece azdır. Verimlilik olarak endüstri mühendislerinin, insan kaynakları insancıklarının düşündükleri şey ineklerden daha fazla süt sağmadır. Rekabet halindeyken kaybedilen zamanlardan, aynı işin rekabetin getirdiği habersiz olma sebebiyle birkaç kere yapılmasından, birbirlerine verilmeyen bilgilerden dolayı oluşan zaman ve verim kaybından kimsenin bahsettiği yoktur. Kişilerin birbirleriyle rekabet ettirilmesi üzerine kurulu bir yönetim anlayışının nasıl verimsiz bir işletme anlayışı olduğu aslında tamamen gözle görülebilir haldedir. Buna rağmen neden rekabet ve kariyer tutkusu hala fiştikleniyor dersiniz? Nedeni basit: Böylelerini yönetmek daha kolay. Yukarıda anlatmaya çalıştık.

Dördüncüsü, rekabet ve kariyer hırsı sebebiyle yok olan hayatlar. Yaşanamamış, insan olmaya, insanca yaşamaya verilememiş vakit. Günümüzün en az 8 saatini geçirdiğimiz işyerleri rekabet ve kariyer hırsı sebebiyle bölünmüş ve bütün arkadaşlıklar ölmüş durumda. Bu aşamada gününün 12-14 saatini o nefret edilen rekabet ortamında geçiren bireyin gerçek yaşanmış bir hayatı olur mu? Kariyeristlere anlatılacak şeyler arttırılabilir. Aslında buna karşı neler yapılabileceğini öne çıkarmak en az zararlarını teşhir etmek kadar önemli.

Ne yapabiliriz?

Dediğimiz gibi “etik çözüm” gerçekten işe yaramaz bir silah. Ama elimizde daha güçlü silahlarımız var. Öncelikle zaman. Yıllar geçtikçe kariyer sözcüğü daha da anlamsız hale geliyor.

çarklar

Çünkü 1970’lerden sonra teknoloji devrimiyle birlikte giderek büyüyen ve her türlü işi yapan, gerçekten büyük paralar kazanan mühendis karakteri ortadan kalkıyor. 1970’lerden 1990’lara kadar mühendis olarak çalışan nesiller giderek tasfiye oluyor. Daha 1990’larda hem kendi aralarında hem de toplumun diğer kesimlerine oranla daha rahat geçinen beyaz yakalılar giderek azalıyorlar. Üniversite mezunlarının sayısı mı azalıyor? Tabii ki hayır. Ama gerçek şu ki, sayıları arttıkça ve şirketler daha teknik işlere yöneldikçe, beyaz yakalılar kendi içinde homojenleşirken diğer çalışan kesimlere ve bir bütün olarak işçi sınıfına yaklaşıyor.

Bu “yaklaşma”nın kendisi ne kadar ekonomik olsa da bilinç otomatik olarak gelmiyor. Sendikalı bir işçiyle aynı parayı alan bir mühendis, hala kendisini başka bir sosyal grubun üyesi olarak görebiliyor. Çünkü herkes tek bir yaşam yaşıyor. Ve herkes kendi yaşamını, kendisi gibilere ait bir yaşam stili sanıyor.

Etik çözüm işe yaramaz olduğuna göre, örneğin işyerlerinde kolektif çalışmaya, iş bölümüne, grup içinde bilginin sınırsız paylaşımına dayanan, üstleriyle ilişikleri rotasyona dayalı odaklar tabiri caizse “çeteler”, cemaatler yaratmaya dayalı bir şirket içi anti-kariyer anlayışı tutturulabilirdir. Hırslılar, bireysel kariyer peşinde koşanlar vs. dışlanıp, loserlardan yetenekli ve iyi niyetli insanlara kadar bu kolektif çalışmaya hevesli herkes gruplara alınabilir. Böyle deneyimler mevcut. Böyle deneyimler daha da çoğalacak. Çünkü kolektif çalışmanın verimliliğine rekabetçi anlayışlar ulaşamazlar.

Bu bir reçete değil kuşkusuz, bir işyerinde geçerli olan bir başka işyerinde her zaman geçerli olmaz. Bu durumda farklı davranışı, yapısı, kuralı, disipli vb. olan işyerleri için farklı çalışmalar gerçekleştirilebilir. Buna bir reçete denilemese de bir tür tarif olduğu kesin. Deneyimler, bunun işyerlerinde etrafındakilere kariyer yapmayın demekten daha işe yarar bir yol olduğunu gösteriyor. Ve tabii bu tip çeteler kurmanın bir avantajı daha var: Kolektif çalışan, kolektif mücadele eder!

birlik

Başka bir nokta da işyerleri “cemaatleri” yaratılması gerekliliği. Richard Sennett, Karakter Aşınması-Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerine Etkileri adlı kitabında bu tür cemaatlerin oluşturulması gerektiğinden bahseder. Onun koyduğu çerçeve, yaşamın işyerleri dışında da devam etmesi gerektiği, çalışanın kendisini işyerine adamasının korkunç sonuçlarının görülmesi gerektiği üzerine.

Rekabet ve hırsı hayal ettiğimizde hep bizi ezmeye çalışan, hırslı, “makyavelist” birisini hayal ederiz. Oysa gerçekte bir şirkette bireyler tek başlarına bu durumda olamazlar. En hırslı, en kurnaz, en kafayı sıyırmış rekabetçi bile birileriyle iş yapmak zorundadır. Çünkü bir şirket, yan tarlanın sınır taşını her yıl bir 10 santim ileri kaydırabileceğiniz bir yer değildir. Basit köylü kurnazlıkları, bir süre sonra diğer insanların size karşı tamamen tavır almasına ve sizin rekabetçiliğinizin içinizde patlamasına yol açacaktır. Zaten rekabet eden bireyler de çeteler şeklinde örgütleniyorlar. Peki, en hırslı bireyler birbirleriyle dalaştıkları ana kadar nasıl yan yana duruyorlar? Tabii ki, birbirlerinin ayaklarına geçici süreler de olsa basmayarak. “Beyaz yakalı” davranışı denen, açıklığın ve dobralığın karşıtı, kötü özellikler sanki hiç yokmuş gibi davranma -yani profesyonellik-, “baba adamsın, hadi bowlinge gidelim” ya da “canım cicim çok severim” davranışları aynı zamanda bu tür geçici pratik anlaşmaların görüngüsü oluyor.

Aslında bu tür çeteler/cemaatler zaten kuruluyor. Ama rekabetin yoğun olduğu bireyler arasında kurulan bu tip yüzeysel ittifaklar, pratik anlaşmalar -bazı durumlarda bir kaç saat, diyelim yalnızca bir toplantı için- geçici olarak kuruluyor. Onu bir yenisi izliyor ve çalışanlar arasındaki bu geçici fırsat ilişkileri aynı seyrinde devam ediyor. Dün birlikte yemeğe çıkılıyor, ertesi gün sigara içilip dedikodu yapılıyor, bir sonraki gün birbirlerinin yüzüne bile bakmıyorlar.

Ve bunun karşıtı da gerçekleşiyor. İşyerlerindeki “iyi” çeteler, zaten kendiliğinden olan bir olgu. Zaten hepimiz ister istemez bu tür çetelerin içine bir girip, bir çıkıyoruz. İşverenler bu tür çetelere izin vermek zorunda çünkü temelde yapılan iş, rekabetçi-bireyci anlayışların yerine kolektif ve aynı bilinci paylaşan bireylerin kolektif çalışmayı gözeten, birbirine yardım eden, grup içinde bilgi paylaşan ve “kötü” çetelere karşı savaşan ve giderek üstünlük sağlayan çeteler yaratılmasına olanak veriyor. İşin bu yöntemlerle ne kadar kolay halledildiğini gördüğünde, bu durumun kötü bir şey olduğunu düşünecek paranoyak bir müdür olamaz.

Bireyci rekabetçiliğe karşı kolektif çalışma, mobbinge karşı öz disiplin anlayışı, üretimin işten anlamayanlarca kontrolüne karşı çalışanlarca kontrolü, kapitalizmin kendisine vurulacak büyük bir darbe olacaktır. Tabii çalışmama-disipline gelmeme-üretmeme’yi içeren grev kadar büyük değil. Ama sonuçta her grev biter. Her gösteri sonlanır. Hayat devam eder…

ORGUÖzetlemek gerekirse, burada tutturulması gereken yol çevreye uyum sağlamak gibi pasif bir tutumla davranıp, işyeri örgütlenmesini “dışarıda” yapmak olamaz. Çünkü “Bu yarayı yalnızca onu açan mızrak iyileştirebilir!”

 

IWW Istanbul • 25/01/2016


Previous Post

Next Post

Leave a Reply