NEDEN SÜREKLİ GİZLİLİK DİYORUZ?
Hangi patron ya da onun vekili olarak müdür, sizin şirkette herkesin gözü önünde adım adım içeride bir ağ yapısı kurup, giderek onlara karşı sistemli muhalefet etmenize izin verir? Cevabı çok açık: Hiçbirisi. Ama bir iş yerinde sendika getirmeye çalışmak, tamamen kanunlar çerçevesinde tamamen yasal hakkımız değil mi? Evet, ama onlar bunu kabul etmiyorlar. Kabul etmeleri için devlet gücünün bizden yana tavır alması gerek. Sizce bunun ihtimali var mı? Yani yasal haklarımızı bile mücadele etmeden, emek vermeden kazanamıyoruz.
O halde müdürlere, patrona karşı kendinizi korumanız gerekiyor. Yeterli çoğunluğa ve tabii ki kolektif adım atma yeteneğine ulaşmadan yaptığınız şeyin bir ağ kurma, bir cemaat yaratma girişimi olduğundan olabildiğince az haberdar olmalılar. Bu işin ABC’si. (1)
Bizler bireysel kahramanlar olamayız. Çünkü kolektif bir iş yapıyoruz. Bizden zenginden çalıp yoksula veren bir Robin Hood çıkmayacak.(2) Bizden kolektif kahramanlar çıkacak. Birey birey efsaneler problem demektir. Çünkü birileri mitleştiriliyor, mistifikasyon yapılıyor demektir. O halde tüm sol düşünceyi yıllar yılıdır kaplayan bu sol kahraman yaratma hevesi neden? Nedir bu bireysel kahramanlara duyulan hayranlık? Çocuk masallarından çıkamamış, olgunlaşamamışlık mı? Yoksa kolektif kahramanın nasıl olacağını bir türlü anlayamayan gelişmemiş kültür mü?
Direniş ve eylem kelimelerinin anlamlarının iğdiş edilmesini kenara bırakalım. Olan oldu. Kapiton noktası çoktan kaydı. Artık onları geri getiremeyiz. Ama birkaç yüz kişilik işyerlerinde 5-6 kişiyle “grev”e çıktık da denmesin artık. Grev kelimesi de yakında aynı akibete uğrayacak. Biz de gerçek grevlere mesela İngilizcesinden arak “Strike” demek zorunda kalacağız böyle giderse.
O halde, korkaklıkla suçlanmak önemli değil. O halde, öfkemizi geçici bir süre yutmamız önemli değil. Önemli olan, hamasiyete kapılmayacak rasyonellikte, yalnızca bir şeyler olduğunda reaksiyon gösteren değil, plan yapan, örgütlenen, aktifçe irade gösteren çalışanları özenle, adım adım yanyana getirmek. Ağımızı ilmek ilmek örmek. Binamızı tuğla tuğla inşa etmek. Ve bunları yapabilmek için her durumdan özenle yararlanmak.
3) Bu düşünceleri paylaştığımızda birçok insan şöyle bir yanıt dönüyor: “Ne yapalım? Kimse hakkını almak istemiyor, koyun gibiler! Bir kişi bir kişidir.” Evet, diyoruz biz de bir kişi yalnızca bir kişidir. Eğer kolektif eylem olasılığı yoksa, eğer çalışanlar haklarını almak istemiyorlarsa, korku, bilgisizlik, birbirine güvenmeme, bireysel davranışlara neden olan kültür hakimse ve baskınsa, tek kişi bunları nasıl yok edebilir? Korkuyu anlarız, tek başına bile direnerek kazanılacağını gösteriyordur, eğer kazanım denebilirse buna tabii. Bilgisizlik bu tür eylemlerle aşılabilir, bunu da anladık. Ama ya birbirine güvenmeme? Ya bireysel davranışlar? Ya her koyun kendi bacağından asılır kültürü? Onları bir birey nasıl yok edebilir? Ve eğer yok edebilir diyorsanız, hani nerede? Nerede bireysel direnişlerle başladığı halde, sonradan kolektif harekete dönüşen grev, eylem, direniş? Kesinlikle tek tük örnekleri vardır. Ama nerede “işçi sınıfının kolektif eylemi”?